(Rol Sırasına Göre)
ANLATICI..........................................................................................................................................
MUHTAR
HAMZA............................................................................................................................
KEL
RÜŞTÜ.......................................................................................................................................
BEKİR
ÇAVUŞ..................................................................................................................................
MUSTAFA..........................................................................................................................................
SELÇUK..............................................................................................................................................
HASAN................................................................................................................................................
MAHMUT.............................................................................................................................................
ÖMER...................................................................................................................................................
SONER................................................................................................................................................
TANER...............................................................................................................................................
İDRİS.................................................................................................................................................
GÜLÜZAR.........................................................................................................................................
NURİYE.............................................................................................................................................
ALİ....................................................................................................................................................
MESUT............................................................................................................................................
GAZİ
DEDE..........................................................................................................................................
HAYRİYE............................................................................................................................................
ELİF
..................................................... ............
...................... ............ ............................................
.
AYŞE............
.........................
.........................
.......... ....................................................................
İHTİYARLAR.
....................................................................................................................................
ADAMLAR............................................................................................................................................
1. PERDE
ANLATICI- Güzel
Anadolu’muzun şirin bir yerinde, birbirine komşu iki köy varmış. Bu köylerden
birine, “AKPINAR”, diğerine “YEŞİLBAYIR” derlermiş. Bu iki köyün sınırını,
“Gökçedere” dedikleri bir derecik ayırırmış. Yaz ve kış suyun eksik olmadığı
Gökçedere, her iki köyün tarlalarını sularmış. Kuşların, kuzuların suyundan
içtiği bu derecik, rastladığı her çiçeğe, Akpınar ve Yeşilbayır köyünün
dostluğunu fısıldarmış. Günlerden bir gün, Akpınar köyünün muhtarı, yanına iki
arkadaşını alarak tarlaları gezmeye çıkmış.
TABLO 1
(Perde yavaş yavaş açıldığında, dağların
eteğine kurulmuş, uzaktan şirin bir köy görülür. Köyün üç yanı yeşil bahçelerle
çevrilmiştir. Kavak ağaçlarının gizlemeye çalıştığı toprak damlı köy evleri
uzaktan farkedilemez. Çatısı kiremitlerle kaplı köy ilkokulu ve ağaçların
arasından yükselen beyaz minare köye bir başka güzellik katmaktadır. Bahçelerin
altında kalan büyük arazi, yeşil ekin tarlaları ile kaplıdır. Tarlaların
ortasında baştan aşağı kıvrım kıvrım inen dere yatağı vardır.)
SAHNE 1
MUHTAR HAMZA – BEKİR ÇAVUŞ – KEL RÜŞTÜ
MUHTAR HAMZA – (Sağdan girer. Yorgun
haldedir.) Yahu Bekir Çavuş, kaç saattir dolaşır dururuz. Şurada biraz
dinlensek derim.
BEKİR ÇAVUŞ – (Kel Rüştü ile birlikte girerler.) Olur
muhtar. Oturup dinlenelim. Ben de çok yoruldum. Ne de olsa ihtiyarlıyoruz
artık. (Birlikte yere oturup bağdaş kurarlar. Kel Rüştü cebinden çıkardığı
sigara paketini muhtara uzatır.)
KEL RÜŞTÜ – Buyur ağam, sigara yak.
BEKİR ÇAVUŞ – (Rüştü’ye dönerek.) Sen eskiden bu
kadar içmezdin Rüştü. Bu ne haldir. Sigaranın ardı arkası kesilmiyor. (Muhtara
dönerek) Bırak muhtar, içme terli terli.
MUHTAR HAMZA – Canım da istedi ama, neyse
biraz dinlenelim. Sonra yakarım.
BEKİR ÇAVUŞ – Bırak şu zıkkımı içmeyi muhtar. Gelirken yokuşta
tıkanıverdim. Sağlığa çok zararlıymış.
MUHTAR HAMZA – Kaç defa bırakmaya karar verdim ama yine başladım.
İnsan alışmaya görsün. Alıştı mı bırakmak zor oluyor.
KEL RÜŞTÜ – (Gülerek) Boş ver ağam. Atın ölümü arpadan
olsun. Sigara benim en iyi dostumdur.
BEKİR ÇAVUŞ – (Tebessümle) Sen öyle zannet. Sen sigaraya
dostum diyorsun ama, bakalım o da sana aynı şeyi söylüyor mu? Şunu hiç
unutma; dostu olmayanlar sigarayı dost edinir.
(Rüştü, sigara dumanı ile sık sık öksürürken, muhtar elini alnına
koyup uzakları seyreder.)
MUHTAR HAMZA – (İşaret ederek)
Bekir Çavuş, karşıdaki Yeşilbayır köyünün tarlalarına baksana. Ekinleri ne
kadar da güzel yeşermiş.
BEKİR ÇAVUŞ – (Uzaklara bakarak) Evet muhtar. Onların ekinleri her
sene bizimkinden iyi olur.
MUHTAR HAMZA - Toprak aynı toprak,
su aynı su, bu farklılıklar nedendir dersin Bekir Çavuş?
KEL RÜŞTÜ – (Bilgiçlik taslayarak) Öyle deme Bekir Emmi.
Toprak aynı toprak ama, su aynı su değil.
MUHTAR HAMZA – Ne demek istiyorsun Rüştü?
KEL RÜŞTÜ – Ağam, demek istediğim şu: Yeşilbayırlılar
Gökçedere’nin suyunu bizden fazla kullanıyorlar.
BEKİR ÇAVUŞ - Nasıl yani? Anlamadım.
KEL RÜŞTÜ - Bakın anlatayım: Gökçedere’nin suyunu üç gün
biz, üç gün de onlar kullanmıyor mu?
MUHTAR HAMZA - Evet öyle.
KEL RÜŞTÜ - Öyle ama, öyle olmuyor işte. Biz üç gün
tarlalarımızı sularken, onlar altı gün suluyorlar.
BEKİR ÇAVUŞ – (Gülerek) Nasıl olur Rüştü, yoksa bir hafta
dokuz güne mi çıktı?
KEL RÜŞTÜ - Gülme Bekir Emmi. Haftanın yedi gün olduğunu ben
de biliyorum. Yeşilbayırlılar, tarlalarını suladıkları günün geceleri de Gökçedere’nin
suyunu kullanıyorlar.
MUHTAR HAMZA - Nasıl, geceleri de mi çalışıyorlar?
KEL RÜŞTÜ - Hayır geceleri çalışmıyorlar. Tarlalarının
yukarısına bir havuz yapmışlar. Geceleri, Gökçedere’nin suyunu havuza
akıtıyorlar. Sabahları havuzun ağzını açıp tarlalara bırakıyorlar.
BEKİR ÇAVUŞ - Vallahi iyi düşünmüşler. Su boş yere akacağına
varsın tarlalarını sulasınlar.
KEL RÜŞTÜ - İyi ama Bekir Emmi, bizim hakkımızı
kullanıyorlar.
BEKİR ÇAVUŞ - Neden bizim hakkımızı kullansınlar?
Gökçedere’nin suyunu gündüz kim kullanırsa gece de kullanabilir.
MUHTAR HAMZA - Ne dersin Bekir Çavuş, bir havuz da biz mi
yapsak?
BEKİR ÇAVUŞ - Neden olmasın muhtar. Su boş yere akacağına
tarlalarımızı sularız.
MUHTAR HAMZA - Bu fikir kafama yattı. Şu Yeşilbayırlılar
akıllı insanlar doğrusu.
KEL RÜŞTÜ - Hamza Ağa, diyorum ki, neden tarlalarımızı
haftada dört gün değil de üç gün suluyoruz?
MUHTAR HAMZA - Yıllardır hep böyle sürüp gelmiş bu.
Dedelerimiz öyle anlaşmışlar. Gökçedere üç gün onlara, üç gün de bizim
tarlalarımıza akmış. Bunu nasıl değiştireceğiz.
KEL RÜŞTÜ - Değiştirsek ne olur?
BEKİR ÇAVUŞ - Olur mu öyle şey? Yeşilbayırlılar ne der
o zaman? Razı olurlar mı hiç?
KEL RÜŞTÜ - İstersek yaparız.
MUHTAR HAMZA - Nasıl yani, zor mu kullanalım?
KEL RÜŞTÜ - Hayır zor kullanmaya gerek yok. Hele biz bir
deneyelim. Göreceksiniz ses bile çıkaramayacaklar.
BEKİR ÇAVUŞ - Hiç zannetmem. Yeşilbayırlılar birbirine
tutkun insanlardır. Köylerinin halkına tecavüz edilmesine sessiz kalacaklarını
sanmıyorum. Bana sorarsanız, böyle bir şeye kalkışmak akılsızlık olur.
Muhtar, uyma bu delinin aklına. Durup dururken Yeşilbayırlılar’ı kendimize
düşman etmeyelim.
KEL RÜŞTÜ - (Ayağa kalkar) Göreceksiniz, bize karşı
koymak şöyle dursun, ses bile çıkaramayacaklar. Bu işi bana bırakın
tereyağından kıl çeker gibi halledeceğim. (Sahnenin önüne doğru yürüyerek)
Eğer bu işi halledemezsem, (Bıyıklarını tutarak) gözünüzün önünde bu
bıyıklarımı keseceğim.
(Kararma)
TABLO – 2
SAHNE – 2
Selçuk –
Mustafa – Hasan – Mahmut – Ömer – Soner
(Gökçedere’nin kıyısı etrafında ekin
tarlaları vardır. Uzakta, yer yer üzerinde karlar olan dağlar görülmektedir.
Derenin kıyısındaki çimenler üzerinde, çocuklar dokuz taş oyunu
oynamaktadırlar. Çocuklar sahnenin sağ ve solundaki iki gruba ayrılmışlardır. Sahnenin
ortasında üst üste konulmuş oyunda kullanılan taşlar vardır.)
SELÇUK – (Elindeki çubukla taşların
yedi adım kadar ötesinde çizgi çizmeye çalışırken) Nasıl, bu kadar uzaklık
yeter mi?
HASAN - Yeter.
MUSTAFA - Fazla bile.
SONER – (Oyun taşları ile çizgi arasını
adımları ile ölçtükten sonra) Bu kadar uzaklık yeter.
ÖMER - Hangi grup ebe olacak.
MAHMUT - Bir dakika. (Eğilip
yerden bir çakıltaşı alır. Hasan’a dönerek) Taşın hangi elimde olduğunu
bilemezsen ebe siz olacaksınız.
HASAN - Tamam oldu.
MAHMUT – (Ellerini arkasına götürerek
taşı gizlemeye çalışır. Hasan’a yumruk yapılmış ellerini uzatarak) Hangi
elimde?
HASAN – (Mahmut’un ellerini işaret
ederek) Ya şunda, ya şunda. Keçe külah başında. Ben bilmem, Allah bilir.
Naneli şeker, şunda kokar. (Mahmut’un sol eline vurarak) Bunda!
MAHMUT – (İki elini de açarak sağ
avucundaki çakıl taşını göstererek) Bilemediiiiin! Haydi bakalım ebe
sizsiniz.
(Hasan üst üste dizilmiş olan taşların
arkasına geçer. Mahmut, Ömer ve Soner çizginin üzerine dizilirler. Mustafa ve
Selçuk o onların arkasına geçerler. Mahmut elindeki topu atmanın hazırlığı
içerisindedir..)
SONER – (Mahmut’a dönerek) Haydi
atsana.
MAHMUT – (Heyecanla topu yuvarlar.)
Aaaaa! Değmedi.
(Hasan
yuvarlanan topu alarak Soner’e atar.)
SONER – (Hasan’ın attığı topu
yakalayarak atışa hazırlanır. Büyük bir dikkatle topu taşlara atar. Çocukların
heyecan dolu bakışları arasında top taşlara çarparak yıkar. Taşların
yıkılmasıyla Mahmut, Ömer ve Soner sağa sola kaçmaya başlarlar. Hasan,
kaçanları vurmak için topu arkalarından fırlatır. Mustafa ve Selçuk topu
yakalamak için sahneden çıkarlar. Ömer ve Selçuk topun kaçmasından yararlanarak
yıkılan taşları üst üste koymaya çalışırlar.)
SAHNE – 3
Önceki
Çocuklar – Taner ve İdris
(Çocuklar topun gelmesini beklerken sahne
arkasında sesler duyulur. Sahneye soldan Hasan’la birlikte Taner ve İdris
girerler. Hasan elinde topu tutmaktadır. Çocuklarda gelenleri tanımamanın merak
ve soğukluğu vardır. “Bu çocuklar kim?” dercesine Hasan’a bakarlar. Hasan,
arkadaşlarının sormasına fırsat vermeden.)
HASAN – (arkadaşlarına) Bu
arkadaşlar Akpınar köyündenmiş. Tarladan geliyorlarmış.
TANER – (Rahat bir ifadeyle) Benim
adım Taner. Arkadaşımınki İdris. Tarladan geliyorduk da, oyun oynadığınızı
görüp buraya geldik.
HASAN – (Gelenlere arkadaşlarını
tanıtarak) Bu Mustafa. Bu Selçuk. Bunlar, Mahmut ve Ömer. Bu da
köyümüzün en hızlı koşucusu Soner. Hepimiz de ilköğretim beşinci sınıfa
gidiyoruz.
İDRİS - Ne oyunu oynuyordunuz?
SONER - Dokuz taş.
MUSTAFA - Siz de katılmak ister
misiniz?
TANER - İsterdik ama, biz yürümekten
yorulduk. Siz oynayın.
HASAN - Siz de oynarsanız dörder
kişi oluruz.
TANER - Biz İdris’le yorucu olmayan
bir oyun düşünüyoruz.
HASAN – (Merakla) Nasıl bir oyun
bu?
TANER - Çok heyecanlı. Hem yorulmak
da yok.
MUSTAFA - Çok mu heyecanlı?
İDRİS - Belki de bilirsiniz.
ÖMER - Neymiş bu oyunun adı?
TANER - Pişti.
ÖMER - Pişti mi?
TANER - Evet pişti. Siz bilmiyor
musunuz?
SELÇUK - Ben ilk defa duyuyorum.
MUSTAFA - Ben de.
ÖMER - Ben de hiç duymadım. Nasıl
bir oyunmuş bu?
TANER - Kâğıt oyunu.
HASAN - Kağıtla mı oynanıyor?
TANER - Oynamak ister misiniz?
HASAN - Ama nasıl oynandığını
bilmiyoruz ki.
İDRİS - Çok kolay.
ÖMER - Nasıl yani?
TANER – (Cebinden kumar kâğıtlarını
çıkarır. Yere çimenlerin üzerine oturur. Çocukların da bir kısmı Taner’in
sağına bir kısmı da soluna oturur. Yüzleri seyircilere dönük bir vaziyette,
Taner pişti oyununun nasıl oynandığını çocuklara anlatmaya başlar. Çocuklar
merak içerisinde Taner’in anlattıklarını dinlemektedirler.) Önce kağıtları
tanımak gerekir. (Göstererek) Bu sinek, bu maça, bu karo, bu da kupa.
Oyun iki veya dört kişi ile oynanır. İsterseniz nasıl oynandığını bir İdris’le
oynarken gösterelim. Bu arada siz de öğrenmiş olursunuz.
(Taner ve İdris, kağıt oynamaya başlarlar.
Diğer çocuklar meraklı bakışlarla onları seyretmektedirler. Taner oyun oynarken
arkadaşlarına bir şeyler anlatır. Konuşmaları anlaşılmaz. Yavaş yavaş sahne
ışıkları kararır.)
(Kararma)
SAHNE
– 4
Hasan –
Ömer – Selçuk - Soner
(Önceki sahnedeki yerde, çocuklar
çimenlere oturmuş, pişti oyunu oynamaktadırlar. kSahne yavaş yavaş aydınlanır.)
SONER – (Kendini oyuna kaptırmanın
heyecanı ile) Haydi Selçuk, ne bekliyorsun, kessene şu kağıtları.
SELÇUK - Sıra bende mi?
SONER - Sende tabii.
SELÇUK - Tamam kesiyorum. (Kağıt
destesini ikiye ayırır.)
SONER – (Oyunculara kağıtlarını
dağıtmaya başlar. Her birine dörder kağıt verdikten sonra) Haydi oynayın.
(Oyuna başlanır. Birkaç pişti yapıldıktan
sonra Soner yanındaki Hasan’ın kağıtlarına bakmaya çalışır. Soner’in
kağıtlarına baktığını gören Hasan, Soner’e çıkışarak)
HASAN - Önüne baksana!
SONER - Kağıdına bakmıyorum.
HASAN – (Sinirli) Bakıyordun işte.
SONER – (Çıkışarak) Bakmıyordum.
HASAN – (Kızgın) Bir de yalan
söylüyorsun.
SONER – (Hiddetli) Ben yalancı
değilim.
HASAN - Yalancısın işte. Baktığın
halde bakmadım diyorsun.
SONER – (Bağırarak) Bana yalancı
diyenin ağzını yırtarım.
ÖMER – (Yatıştırmaya çalışarak)
Arkadaşlar yapmayın.
HASAN - Haydi yırt da görelim.
SONER – (Hasan’ın üzerine atılarak)
Yırtar mıyım, yırtmaz mıyım görürsün şimdi. (Yumruklaşmaya başlarlar.)
(Soner ve Hasan kavgaya tutuşurlar.
Arkadaşları araya girer. Soner, Hasan’ın yüzünü yumruk vurur. Hasan yumruğu yer
yemez çığlık atar. Elini ağzını götürür. Ağzı kanamaktadır.)
HASAN - (Ağlamaklı bir sesle)
Anneee!..
SELÇUK – (Heyecanla) Ağzı kanıyor!
ÖMER – (Soner’e çıkışarak)
Yaptığını beğendin mi?
SONER - O da bana vurdu.
SELÇUK – (Mendil ile Hasan’ın ağzını
silerken) Gel eve gidelim. (Hasan’ın kolundan tutup sahnenin sağına
doğru sürükler.)
TABLO
– 3
SAHNE
– 5
( Yeşilbayır köyünde Sonergilin evlerinin önü. Sağdan
sahneye Gülüzar ile oğlu Hasan girerler. Gülüzar oğlunun kolundan tutmaktadır.
Hasan’ın yüzü sarılıdır.)
GÜLÜZAR – (Sinirli) Gösteririm
şimdi ben. (Kapının önünde durur. İçeriye seslenerek) Nuriyeeee! Nuriye!
Kimseler yok mu içerde? (Bağırarak tekrar seslenir.) Size dedim hangi
deliğe girdiniz?
NURİYE – (Merakla kapıyı açar.) Ne
var, ne oluyor Gülüzar?
GÜLÜZAR – (Sinirli) Daha ne olacak.
Baksana çocuğun yüzüne ne yapmış?
NURİYE - Kim yapmış?
GÜLÜZAR - Kim olacak senin boyu
devrilesice.
NURİYE – (Kızarak) Gülüzar bu nasıl
söz?
GÜLÜZAR - Nasıl olacak. Bayağı söz
işte. Baksana yüzüne.
NURİYE - Benim oğlum böyle bir şey
yapmaz.
HASAN - O vurdu.
NURİYE - Sen de ne yaptın kim bilir?
GÜLÜZAR - Oyun oynarken, hiç yere
üzerine yürümüş.
NURİYE - Durduk yere kimse kimseyi
dövmez.
GÜLÜZAR – (Kapıya yürüyerek) Döver
mi dövmez mi ben ona gösteririm.
NURİYE – (Gülüzar’ın kolundan tutarak)
Dur hele benim yanımda çocuğumu mu döveceksin.
GÜLÜZAR – (Bağırarak) Çek elini
üstümden.
NURİYE - Evime giremezsin.
GÜLÜZAR - Girer miyim giremez miyim
gösteririm şimdi. (Nuriye’nin kolundan tutup sertçe çekince Nuriye yere
yıkılır. Hızlıca kalkıp Gülüzar’ın arkadan saçlarını tutar. Kavgaya tutuşurlar.)
Kararma
TABLO
– 4
SAHNE
– 6
Ali –
Mesut – 1., 2. ve 3. İhtiyar
(Yeşilbayır köyü. Köy meydanı. Meydana
yakın yerdeki caminin duvarına yaslanmış iki-üç ihtiyar sohber etmektedir.
Sahneye soldan Ali girer. Omuzunda kürek vardır. Dalgın dalgın yürümektedir.)
MESUT – (Sahne gerisinden seslenerek)
Ali! Ali!
ALİ – (Durup etrafına bakınır.)
Bana mı seslendiler?
MESUT – (Soldan girer) Ali, bir
dakika bir şey diyecektim.
ALİ – Buyur Mesut. Neymiş diyeceğin?
MESUT - Dün, senin hanım bize
gelerek, bizim hanımın gözü önünde Soner’i dövmeye kalkmış. Ayıp değil mi
yaptıklarınız.?
ALİ – Ben duyunca hanıma öfkelendim.
Elbette iyi şey değil yaptığı. Ama senin çocuğun da bizim oğlanın dişini
kırmış.
MESUT - Yalan söylüyordur.
ALİ – (Kızgın) Çocuğun yalan söylediği
yok. Ben gözlerimle gördüm.
MESUT - Oyun oynarken bizim oğlanı
dövmeye kalkışmış. Soner de kendini savunmak için kolunu gerdiğinden sizin
oğlanın yüzüne değmiş.
ALİ – Olacak şey söyle de aklım alsın. Bal
gibi yumruk atmış çocuğun yüzüne. Çekil yolumdan. (Sinirli) Hem suçlu
hem de güçlüsünüz. Hem de senin çocuğun arkasına mı düştüm. Gelmiş bana laf
söylüyorsun. Utanmaz herif! (Mesut’u iter.)
MESUT – (Kızgın) Bir utanmaz varsa
o da sensin. Bana utanmaz diyeceğine, karının terbiyesini ver. Onun bunun evine
baskın yapmasın.
ALİ – (Mesut’un üzerine yürüyerek)
Sana sorulmaz benim karımın terbiyesi.
MESUT - Yiğitlik mi taslıyorsun?
ALİ – Git başımdan belanı arama.
MESUT - Haydi görelim
kabadayılığını.
ALİ – (Küreği yere koyup Mesut’un
yakasını toplayarak) Git diyorum sana durup dururken başımı belaya sokma.
(Caminin kenarında oturan ihtiyarlar
koşarak Ali ve Mesut’un yanına gelirler. Ayırmaya çalışarak.)
1.İHTİYAR – (Ali’yi tutarak) Dur!
Yapmayın evladım.
2.İHTİYAR – (Mesut’u tutarak)
Evladım neyinizi bölüşemiyorsunuz?
3.İHTİYAR - Kocaman adamlarsınız.
Ayıp bu yaptığınız.
MESUT - (Bağırarak Ali’nin
üzerine yürüyüp) Erkeksen gel haydi. Görelim yiğitliğini.
ALİ – (Sinirli) Bırak beni tutma
dayı. Göstereceğim şuna dünyanın kaç köşe olduğunu.
(Mesut, ihtiyarların elinden kurtularak,
yerdeki küreği eline geçirir. Kürekten cesaret alarak Ali’nin üzerine yürür. Bu
arada ihtiyarlar “Yapmayın” diye bağrışmaya başlar. Mesut, küreğin
sapını Ali’nin sırtına vurur. Ali bağırarak Mesut’un üzerine atılır. Kavgaya
tutuşurlar.)
1. ADAM – (Koşarak sağdan girer.)
Onun kimsesi yok mu sandın. (Ali’nin üzerine atılır. Yumruklamaya başlar.)
2. ADAM – (Koşarak soldan girer.)
Onun kimsesi yok mu sandınız. (Mesut’un üzerine atılır. Yumruklamaya
başlar.)
3. ADAM – (Koşarak sağdan girer.)
Bizim sülâleyi dövmek haaaa! (1.Adamın üzerine yürür.)
4. ADAM – (Koşarak soldan girer.)
Bizim kabileyi dövmek haaa! (2. Adama yürür.)
PERDE
KAPANIR.
2. PERDE
ANLATICI – Evet çocuklar,
gördüğünüz gibi Akpınar köyünden Kel Rüştü, Yeşilbayır köyündeki bazı çocukları
kumara alıştırarak kavga etmeleri sağladı. Çocukların kavgasına anneleri ve
babaları da karışarak kavgayı büyüttüler. Sonunda Yeşilbayır köyü,
“ÇAKIROĞULLARI” ve “RÜSTEMOĞULLARI” diye ikiye bölündü. Bu iki sülale birbirine
selam vermez oldu. Bir kabilenin ak dediğine diğeri kara, birinin kara dediğine
de diğeri ak diyordu. Yeşilbayır köyünün ikiye bölündüğünü duyan Kel Rüştü, kıs
kıs gülüyor, kafasındaki planları uygulamanın fırsatını kolluyordu. Bakalım Kel
Rüştü, Gökçedere’nin suyunu sadece kendi tarlalarına akıtmayı başaracak mı?
TABLO
– 1
SAHNE
– 1
Gazi Dede
– 1. ve 2. İhtiyar
(Yeşilbayır köyü. Köy meydanına yakın
yerdeki caminin duvarına yaslanmış oturan iki ihtiyar sohbet etmektedir.)
1.İHTİYAR – (Bastonuna dayanmış
vaziyette.) Hiç yüzünden köyümüz ikiye bölündü. Çakıroğulları,
Rüstemoğulları’nın bindiği otobüse binmiyorlarmış. Bu gidişle okulu, camiyi de
ayıracaklar. Hey Allah’ım, bu günleri de mi görecektik.
2.İHTİYAR - Sorma pîrim. Nasıl oldu
anlayamadım. İki çocuğun kavgası yüzünden, köy birbirine düşman kesildi. Ah, o
oyunu öğrenmeleri yok mu, hep onun yüzünden oldu. Şimdiye kadar çocuklar kendi
oyunlarını oynayıp kardeşçe geçiniyorlardı.
1.İHTİYAR – (Merakla arkadaşına) Ne
oyunu oynuyorlarmış?
2.İHTİYAR - Pişti oyunu.
1.İHTİYAR – (Hayretle) Şişti oyunu
mu? Nasıl oyunmuş bu , hiç duymadım.
2.İHTİYAR - Şişti değil pişti,
pişti. Senin anlayacağın bir çeşit kumar.
1.İHTİYAR – (Heyecanla) Ne! Kumar mı
dedin. Bizim köyde kumar oynanmaz ki.
2.İHTİYAR - Oynanmaz ama,
oynuyorlarmış işte. Kavga ettikleri yerde kumar kağıtları bulunmuş.
1.İHTİYAR – (Düşünceli) Kumar daha
ilk günde huzurumuzu kaçırdı desene.
2.İHTİYAR – (Sağ tarafa bakarak)
Gelen Gazi değil mi?
1.İHTİYAR – (Aynı yöne bakarak)
Evet o. Hani bugün şehire gidecekti.
2.İHTİYAR - Bilmem, gitmemiş işte.
SAHNE
– 2
Öncekiler
– Gazi Dede
GAZİ DEDE – (Sağ taraftan girer.) Selâmünaleyküm.
1.İHTİYAR – Ve aleykümselâm.
2.İHTİYAR – (Yer Göstererek) Şöyle
otur Gazi.
1.İHTİYAR –(Gazi Dede oturduktan sonra)
Merhaba Gazi.
GAZİ DEDE - Merhaba.
2.İHTİYAR – (Merakla Gazi Dede’ye
dönüp) Hani bugün şehire gidecektin?
GAZİ DEDE - Gitmekten vazgeçtim.
1.İHTİYAR – Hayrola.
GAZİ DEDE - Bu akşam bizim hanımla
konuştuk. Bu köyün hali neye varacak diye. Düşmanlıklar gün geçtikçe artıyor.
Buna bir çare bulmak lazım. Bu insanların kalplerinden kin tohumları sökülüp
atılmadıkça, bu düşmanlık sürüp gider. Kalplerdeki kin tohumlarını ancak sevgi
ateşi yok eder. Ne yapmalı da insanların yüreğine sevgi ateşi düşürmeli. Hep
bunları düşündük sabaha kadar.
2.İHTİYAR - Biz de sen gelmeden
bundan bahsediyorduk. Köyün hali kötüye gidiyor. Çakıroğulları’nın bindiği
otobüse Rüstemoğulları binmiyormuş. Bu gidişle okulumuz, camimiz de ayrılacak
diyorduk. Ne edip ne yapsak bilmem ki.
1.İHTİYAR – (Gazi Dede’ye dönerek)
Hasibe kadın akıllıdır. Bir çare düşünmedi mi?
GAZİ DEDE - Ben de size ondan
bahsedecektim. Uzun zaman düşündükten sonra şöyle bir şey geldi aklımıza.
2.İHTİYAR - Nasıl bir şeymiş o?
GAZİ DEDE - Bilirsiniz; kötü
alışkanlık, tembellikle, miskinlikle bulaşır insana. Kavga ise, bilgisizlik ve
akılsızlık yüzünden olur. İnsan düşünmez ki, çocukların kavgası yaz yağmuru
gibi tez gelir geçer. İnsan bunu düşünmeyip çocuğun arkasına düşerek kavga
çıkarır. Tabii ki sonunun nereye varacağını düşünmez. Olan olmuş bir kere. Asıl
bundan sonra ne yapmak lazım.
1.İHTİYAR – Bir şeye karar verdik
diyordun.
GAZİ DEDE - Evet, evet, hanımın
düşüncesini anlatacaktım. Bizim hanım der ki; şimdi çiğdem zamanıdır.
Çocukların dağlardan toplayacağı çiğdemlerle bir yemek pişireyim. Bu yemeğe
komşu köyün çocuklarını da çağıralım. İnanıyorum ki pişirdiğim sevgi yemeğini
yiyen herkesin kalbinde sevgi çiçekleri yeşerecektir. Bu da ancak çocuklarla olur.
1.İHTİYAR – (Sevinerek) Gördün mü
ne güzel düşünmüş. Ben demedim mi Hasibe kadın akıllıdır diye.
GAZİ DEDE - Ben de bu düşünceyi bir
de size sorayım dedim. Nasıl, bu fikir uygun mu?
2.İHTİYAR - Uygun olmaz mı? Hemen
birlikte imamı da yanımıza alarak okula gidelim. Durumu öğretmen beye açalım.
Öğretmen bey oğlum bu işe çok sevinecek. Çiğdem meselesini çocuklara o
söylesin.
1.İHTİYAR – Hatta derim ki en çok çiğdem
getiren çocuğa hediyeler verilsin.
2.İHTİYAR - Çok güzel olur.
GAZİ DEDE – (Kalkarak) Hemen
gidelim.
1.İHTİYAR – Haydi.
2.İHTİYAR - Hemen.
Kararma
TABLO
– 2
SAHNE
– 3
MUSTAFA
- SONER - HASAN - ÖMER
(Yeşilbayır Köyü. Sokaklardan birisi.
Sahne gerisinde çocukların sesleri duyulur. Şarkı söylemektedirler. Birlikte
girerler. Hasan büyük bir çalıya takılmış sarı sarı çiğdemleri taşımaktadır.)
MUSTAFA – (Kapıyı göstererek) Haydi
şimdi de Ahmet amcaların evine uğrayalım.
HASAN – Haydi. (Birlikte kapının önüne
gelirler.)
|
ÖMER – (Yüksek sesle)
SAHNE
– 4
ÖNCEKİLER
– HAYRİYE KADIN
HAYRİYE – (Kapıyı açıp dışarı çıkar.)
Çocuklar siz misiniz? Ne istiyorsunuz bakalım?
SONER - Yağ isteriz Hayriye Teyze.
HAYRİYE - Hemen getireyim
beklersiniz değil mi?
ÖMER - Bekleriz teyze. Önce
çiğdemlerinizi verelim. (Çalıda takılı çiğdemlerden birkaç tane çıkarıp
verir. Beklemeye başlarlar.)
HAYRİYE – (Elinde büyük bir tahta
kaşıkla yağ getirmiştir.) Alın bakalım. Demek çiğdem oyunu oynuyorsunuz. (Kaşıktaki
yağı Soner’in tuttuğu kabın içerisine boşaltırken) Oooo! Maşallah Hasan’la
barışmışsınız.
MUSTAFA – (Sevinerek) Bugün
barıştılar.
ÖMER - Bu gün ne oldu biliyor musun
Hayriye Teyze?
HAYRİYE – (Merakla) Ne oldu Ömer?
ÖMER - Soner Hasan’ı ölümden
kurtardı.
HAYRİYE - Ne! Ölümden mi?
ÖMER - Evet. Hasan kayaların gördüğü
çiğdemi sökme için kayalardan aşağı indi. İnme dedik ama bizi dinlemedi.
Çiğdemleri söküp yukarı çıkıyordu ki, ayağı bastığı taş kayadan kopuverdi.
Hasan ne yapacağını şaşırdı. Bir yandan bağırıyor, bir yandan ağlıyordu. Aşağı
inmeye hiç birimiz cesaret edemedik. Soner hemen ayakkabılarını çıkarıp kayadan
aşağıya indi. Sonra, Hasan’ın bulunduğu yere kadar tırmanıp omzuyla Hasan’ı
yukarı kaldırdı. Soner olmasa Hasan yandaki uçuruma düşebilirdi.
HAYRİYE – (Soner’in saçlarını
okşayarak) Aferin Soner. Arkadaş dediğin böyle olmalı.
MUSTAFA - Sonra da birbirlerine küs
olan Soner ve Hasan sarılıp barıştılar. Sarılmaları o kadar güzeldi ki.
SONER - Hayriye Teyze bize müsaade
et. Biraz daha yağ ve bulgur toplamamız lazım.
HAYRİYE - Müsaade sizin çocuklar.
Haydi başka evlere de uğrayın. Herkes alsın çiğdem çiçeklerinden. (Çocuklar
sahnenin solundan çıkarken, Hayriye sevgi dolu bakışlarla onları seyreder.)
HAYRİYE – (Kendi kendine) Ahhh!
Çocuk olmak ne güzel.
Kararma
SAHNE
– 5
Mahmut –
Elif – Selçuk – Ayşe
(Sokak. Sahne gerisinde çocukların sesleri
duyulur. Şarkı söyleyerek soldan sahneye girerler. Mahmut elinde çalıya
takılmış sarı sarı çiğdemleri tutmaktadır. Elif ve Ayşe’nin elinde kovalar
vardır.)
AYŞE – (Kararsız) Hangi tarafa
gidelim?
ELİF – (İşaret ederek) Şu karşıki
eve uğradık mı?
SELÇUK - Uğramadık.
ELİF – O zaman oraya gidelim.
AYŞE – Gidelim. (Hep birlikte kapıya
yönelirler.)
SELÇUK – (Kapının önüne gelince, yüksek
sesle)
|
(Kapıyı tıkırdatırlar. Beklemeye
başlarlar. İçeriden çıkan olmayınca)
MAHMUT - Gidelim mi?
SELÇUK - Haydi. (Ayrılırken kapı
açılır.)
SAHNE
–6
Evvelkiler
- GÜLÜZAR
GÜLÜZAR - Buyurun çocuklar.
AYŞE – Gülüzar Teyze. Çiğdem oyunu
oynuyorduk da.
ELİF - Siz kaç tane çiğdem
istersiniz?
GÜLÜZAR - Üç tane.
MAHMUT – (Çiğdemleri uzatarak) Buyurun.
GÜLÜZAR - Neyiniz eksik bakalım.
ELİF - (Salça kovasını
göstererek) Salçamız eksik.
GÜLÜZAR - İki dakika bekleyin. Hemen
geliyorum. (Bir tabakla salça getirir. Kovaya boşaltırken) Başka
arkadaşlarınız da var mı?
MAHMUT - Hasan ve diğer arkadaşlar
da başka evlere gittiler.
GÜLÜZAR - Yemeği ne zaman
yiyorsunuz?
SELÇUK - Yarın, Gökçedere kenarında.
GÜLÜZAR - Güzel. Haydi biraz daha
yağ toplayın. Neredeyse sığırlar gelecek.
ELİF - Teşekkür ederiz.
AYŞE – Hoşça kal Gülüzar Teyze.
GÜLÜZAR - Güle, güle çocuklar. (Gülüzar
kapıyı kapatır.)
MAHMUT - Şimdi nereye gidiyoruz?
SELÇUK - Bu sefer de şu sokaktan
gidelim. (İşaret eder.)
AYŞE – Baksanıza, diğer arkadaşlar da
geliyor.
MAHMUT - Hani nerede?
AYŞE – (İşaret ederek) Bak, karşıda
geliyorlar.
SELÇUK - Bekleyelim bakalım, onlar
ne kadar toplamışlar.
SAHNE
– 7
Önceki
Çocuklar – Mustafa – Ömer – Hasan – Soner
(Birlikte
sağdan sahneye girerler.)
MUSTAFA – (Gülerek) Siz de mi bizim
gittiğimiz evlere gidiyor musunuz?
MAHMUT - Hayır. Sizin bu tarafa
geldiğinizi gördük de. Bekleyelim bakalım onlar ne kadar toplamış dedik.
ÖMER – (Sevinçli) Bizim kaplar
doldu da taşıyor.
SELÇUK – (Yaklaşıp kaplarına bakarak)
Gerçekten siz bizden çok toplamışsınız.
MUSTAFA – (Elif’in ve Ayşe’nin tuttuğu
kovalara bakıp) Sizinki de az değil. Bu kadar bulgur ve yağ ile çok yemek
olur. Kum yiyecek bu kadar yemeği?
HASAN - Hasibe Nine, kovaları
verirken çokça toplayın demişti. Ayrıca, herkesin evine uğrayın, kimsenin evini
seçmeyin diye sıkı sıkı tembih etmişti. Siz bu sokaktaki bütün evlere uğradınız
mı?
SELÇUK - Bütün evlere uğradık. Ama,
bazılarında kimseler yoktu. Bekleyip geri döndük.
ÖMER - Ne yapalım şimdi?
AYŞE – Elimizdeki kapları Hasibe Nine’nin
evine boşaltıp başka evlere gidelim.
ÖMER – (Sevinçli) Haydi o zaman.
HEP BİRLİKTE – Haydi.
Kararma
TABLO
– 3
SAHNE
– 8
Muhtar
Hamza – Kel Rüştü
( Gökçedere kıyısı. Yakında ekin
tarlaları. Uzakta Yeşilbayır köyü gözükmektedir. Köyün gerisinde tepelerinde
yer yer karlar olan sıradağlar vardır.)
MUHTAR HAMZA – (Kel Rüştü ile birlikte
soldan sahneye girerler. Her ikiside sigara içmektedir. Muhtarın gururlu bir
hali vardır.) Havuzu yaptık Rüştü. Bakalım Gökçedere’nin suyunu
kullanabilecek miyiz?
KEL RÜŞTÜ – (Aşırı saygılı) Elbette
ağam. Bu yaptığınız köyümüz için büyük bir hizmet. Bundan sonra ekinlerden daha
çok ürün alacağız.
MUHTAR HAMZA - Bakalım bu işe
Yeşilbayırlılar ne diyecek.
KEL RÜŞTÜ - Hiçbir şey diyemezler
ağam. Tam sırası. Yeşilbayır köyü ikiye bölündü. Rüstemoğulları ile
Çakıroğulları birbirlerine düşman oldular. Birlik olup bizim karşımıza
çıkamazlar.(Bıyıklarını burarak) Ben size dememiş miydim ağam, bu işi
tereyağından kıl çeker gibi halledeceğim diye.
MUHTAR HAMZA – (Gülerek) Ulan
şeytan, yoksa sen mi düşürdün onları birbirine?
KEL RÜŞTÜ – (Yılışarak) Orasını
sorma ağam. Ben yapacağım dersem, yaparım.
MUHTAR HAMZA – (Merakla) Söyle
bakalım, ne ettin de yıllardır kavga gürültü etmeyen köylüleri birbirine düşman
ettin?
KEL RÜŞTÜ - Çocuklar sayesinde ağam,
çocuklar sayesinde.
MUHTAR HAMZA - Nasıl anlamadım?
KEL RÜŞTÜ - Çok kolay oldu. Önce
çocuklarına kumara alıştırdım. Kumara alışan ne yapar? Çocukların kumar
yüzünden yaptıkları kavgayı, anneleri ve babaları da karışınca, kavga büyüdü.
Sonunda köy ikiye ayrılıp birbirine düşman oldu.
MUHTAR HAMZA – (Ciddi bir ifadeyle)
Çocukları bu işe karıştırmanı sevmedim.
KEL RÜŞTÜ - İyi ama ağam, başka
türlü nasıl köyü ikiye ayırabilirdik? Hem kötü mü oldu? Bundan sonra
Gökçedere’nin suyundan dört gün biz, üç gün de onlar yararlanacak.
MUHTAR HAMZA - Sen öyle zannet. Biz
Gökçedere’nin suyunu kesince, belki de küs olanlar barışıp bir araya
gelecekler. Yeşilbayırlıların, sularını kesmemize razı olacaklarını hiç
sanmıyorum.
KEL RÜŞTÜ - Göreceksin ağam,
seslerini bile çıkaramayacaklar. Düşmanlıkları o kadar ileri gitmiş ki, bir
tarafın ak dediğine öteki taraf kara diyormuş.
MUHTAR HAMZA - Bekleyip göreceğiz.
Yalnız şunu unutma, ben köylüyü belaya sokmak istemiyorum. Sen suyun önünü
kesip bir dene bakalım. Nasıl bir tepki gösterecekler. Eğer, birlik olur da da:
“ Niçin suyumuzu kestiniz?” diye gelirlerse, (Rüştü’nün bıyıklarını
tutarak) kendi ellerimle bıyıklarını keserim. Anlaştık mı?
KEL RÜŞTÜ - Anlaştık ağam.
MUHTAR HAMZA – (Uzaklara bakarak)
Şu gelenler Yeşilbayır köyünün çocukları değil mi?
KEL RÜŞTÜ – (Dikkatlice bakarak)
Evet, önlerinde bir de kadın var.
MUHTAR HAMZA - Bizi burada
görmesinler. Yukarı tarafa gidelim.
KEL RÜŞTÜ - Gidelim ağam. (Soldan
çıkarlar
)
SAHNE
– 9
Hasibe
Nine – Ayşe – Elif – Mustafa – Ömer – Soner – Hasan
(Sahneye sağ taraftan Hasibe Nine,
Ayşe, Elif, Soner, Mustafa, Ömer ve Hasan girerler. Erkek çocukların ellerinde
bakraç vardır. Hasibe Nine’nin elinde köy ekmekleri, Ayşe ve Elif’in elinde ise
sarı sarı çiğdemler vardır.)
HASİBE NİNE – (İşaret ederek)
Çocuklar burası iyi. Genişçe bir yer. Bakraçları buraya bırakın.
MUSTAFA – (Bakracı koyarken) Pilav
kapları çok ağırmış Hasibe Nine.
HASİBE NİNE - Haklısın oğul. Zaten
onları senden başkası taşıyamazdı.
SONER – (Hasibe Nine’ye dönerek)
Ayranları da yanlarına mı bırakalım.
HASİBE NİNE - Olur, çocuğum.
HASAN – (Soner ile birlikte kapları
yere bıraktıktan sonra) Hasibe Nine, Gazi Dede çok geç kalmaz değil mi?
HASİBE NİNE - Öğle namazını kılıp
geleceklerdi. Fazla geç kalmazlar.
ÖMER - Onlar gelinceye kadar oyun
oynasak.
HASİBE NİNE - Niçin olmasın.
ÖMER – (Sevinçli) Haydi o zaman.
MUSTAFA - Ne oyunu oynayalım.
HASAN - Küçük at.
ÖMER – (Bağırarak) Haydi çocuklar,
küçük at oyunu oynuyoruz. (Çocukların hepsi de daire şeklinde toplanırlar.
Hep birlikte şarkı söylemeye başlarlar. Şarkının sözlerine uygun hareketler
yaparlar.)
HEP BİRLİKTE –
Benim
küçük bir atım var.
Otur
dersem oturur (Çocuklar çömelir.)
Büzül dersem büzülür. (Çocuklar büzülür.)
Ayakları rap rap (Çocuklar ayaklarını yere vurur)
Süzül dersem süzülür (Çocuklar süzülür.)
Elleri şap şap (Eller birbirine vurulur.)
Bir oyana
Bir bu yana (İki yana sallanılır.)
Tıp (Bütün çocuklar kımıldamadan durur. Elif
dayanamayıp güler. Elif oyundan çıkar.)
(Çocuklar neşe içinde oyun oynarken,
Hasibe Nine de onları seyretmektedir. Bir önceki oyunu tekrarlarlar. Oyunun
sonunda Soner güler. Elif’ten sonra Soner de oyundan çıkmış olur. Çocuklar
üçüncü kez aynı oyun ile büzülmüş vaziyette iken sağdan sahneye Gazi Dede,
Öğretmen ve İhtiyarlar girer.)
SAHNE
– 10
Öncekiler
– Gazi Dede – Öğretmen – 1.2.3. İhtiyar
GAZİ DEDE – (Gülerek) Ha şöyle.
Size gülmek yakışır. Kavga sizin neyinize?
ELİF – (Sevinçli) Gazi dede geldi.
HASİBE NİNE – (Kalkarak yer gösterir.)
Öğretmen bey oğlum, şöyle buyur.
(Çocuklar oyunu bırakır. Öğretmen ve
ihtiyarlar, Hasibe Nine’nin gösterdiği yere oturlar.)
GAZİ DEDE – (Gülerek) Hanım, hazır
mı yemekler?
HASİBE NİNE - Soğuyor bile. Hani
köylüler gelmedi?
GAZİ DEDE - Onlar da geliyor.
Muhtar, Ali’yi, İmam Efendi de Mesut’u getirmeye gitmişti. Gelirler birazdan.
Sen istersen çocukların yemeklerini vermeye başla. Onlar açlığa sabredemezler.
HASİBE NİNE – (Saygılı) Olur. Ayşe
kızım tabakları getirir misin?
AYŞE – (Tabakları uzatırken) Buyur
Hasibe Nine.
HASİBE NİNE - Sağol kızım.
(Çocuklar yere oturup pilavlarını yerken
Ayşe de bardaklara ayran doldurur. Hepsi de sevinç içindedir.)
SAHNE
– 11
Öncekiler
– Muhtar – Ali – 1.2.3. Köylü
MUHTAR – (Muhtar, sahnenin solundan Ali
ve köylülerle birlikte sahneye girerler.) Selâmünaleyküm.
GAZİ DEDE - Ve aleykümselâm. Gel
muhtar şöyle buyur. (İşaret ettiği yere muhtar ve gelenler oturur.)
SAHNE
– 12
Öncekiler
– İmam – Mesut – 4.5.6. Köylü
(Sahnenin sağından İmam, Mesut ve köylüler
girerler.)
İMAM – ( Saygılı ) Selâmünaleyküm.
GAZİ DEDE - Ve aleykümselâm hocam.
(İmam, Mesut ve köylüler ihtiyarların
yanına otururlar.)
GAZİ DEDE – (Yerinden kalkar) Sen
de kalk Ali. (Ali de yerinden kalkar.) Yaklaş. (Gazi Dede’nin yanına
yaklaşır. Çocuklar ve diğerleri heyecanla Gazi Dede’ye bakmaktadır.) Sen de
kalkar mısın Mesut. (Mesut’ta kalkıp Gazi Dede’nin yanına gelir. Gazi Dede
ikisinin de elini tutup önüne doğru birkaç adım atar.) Şimdi beni
dinleyin: İçi, kibir ve düşmanlık dolu kalpten daha kötü bir şey
bilmiyorum. Öfkeye pişmanlık ilacı fayda vermez. İnatçılıktan da rezillik
doğar. Dört günlük dünyada kardeşçe yaşamak varken düşmanlık niye? Dostluk ve
kardeşlikte çocukları örnek alın. Bakın onlar ne güzel oynaşıp gülüyorlar.
Haydi siz de barışıp kucaklaşın bakalım. (Ali ve Mesut’u kucaklaştırır.
Herkes sevinç içindedir. Gazi Dede Hasibe Nine’ye dönerek) Getir hanım
sevgi yemeğinden!
SAHNE – 13
Öncekiler
– Selçuk
(Herkes neşe içinde yemek yemeğe
hazırlanırken, sahnenin solundan soluk soluğa Selçuk girer.)
SELÇUK – (Heyecanla) Gazi Dede!
Gazi Dede!
GAZİ DEDE – (Merakla) Ne var
yavrum. Söyle ne oldu?
SELÇUK - Gökçedere’nin suyunu
kesmişler!
ALİ – (Heyecanla) Suyu mu
kesmişler?
MESUT – (Öfkeli) Kim yapar bunu?
1.İHTİYAR – (Sinirli) Hangi
hayırsızın işi bu?
GAZİ DEDE – (Sakin) Durun
heyecanlanmayın. Yemeğimizi yedikten sonra gidip bakarız.
ALİ – Yemekten önce bir baksak dede!
MESUT - Kalkın gidelim!
SAHNE
– 14
Öncekiler
– Muhtar Hamza – Kel Rüştü
(Herkes ayağa kalmak isterken sahnenin
solundan Muhtar Hamza ve Kel Rüştü girerler. Muhtar, Rüştü’nün bıyıklarından
tutmaktadır.)
MUHTAR HAMZA – (Gülerek) Hiç kimse
yerinden kalkmasın!
(Herkes olanlar karşısında şaşkına
dönmüştür. Merakla Muhtar ve Rüştü’ye bakarlar.)
KEL RÜŞTÜ – (Ağlamaklı) Yapma,
yapma ağam!
GAZİ DEDE – (Heyecanlı) Ne
yapıyorsun muhtar? Bırak garibanı.
MUHTAR HAMZA - Ne garibanı Gazi
Dede. Bu gördüğün sivri akıllı, benimle bahse tutuşup, eski köye yeni âdet
getirmek istemişti. Başta bizim köyün çocukları bu yeni âdete karşı çıktılar.
Gerisini sonra anlatırım. Sonunda Rüştü bahsi kaybetti. Ben de huzurlarınızda
bıyıklarını kesiyorum. Çünkü böyle anlaşmıştık. (Makasla Rüştü’nün
bıyıklarını kesmeye başlar.) Kesiyorum.... Kesiyorum.... Kestiiiiim!
(Herkes
gülüşmeye başlar.)
PERDE