Perde açılır. Sahnede hastane dekoru. Sedye, ilk yardım müdahale
masası, pansuman aletleri, masa, sandalye, Masanın üstünde telefon, reçete,
kalemlik, vs…
Sahneye hemşire girer.
HEMŞİRE: Doktor Bey,
Doktor hanım. İkisi birden nereye kayboldular.
İçeri bir hasta girer.
HEMŞİRE: Hastane Allah’a emanet.
HASTA: Öyleyse ben gideyim.
HEMŞİRE: Nereye?
HASTA: Kahveye maça!
HEMŞİRE: Siz kahvede maç mı yapıyorsunuz?
HASTA: Hııı karşılıklı iki direk kurduk, maç yapıyoruz.
HEMŞİRE: Zor olmuyor mu?
HASTA: Niye zor olsun.
HEMŞİRE: Kahvenin içinde çift kale maç yapmak.
HASTA: Ne Kahvesi!
HEMŞİRE: Türk kahvesi, nereden bileyim ne kahvesi, sen
söyledin…
HASTA: Ne söyledim?
HEMŞİRE: Kahveye maç yapmaya gidiyorum dedin.
HASTA: Ben söyledim sende balıklama atladın. Maç yapmaya
değil, izlemeye gidiyorum.
HEMŞİRE: Bu darbeyi nerede aldın?
HASTA: Stadyumda.
HEMŞİRE: Ne oldu, stadyum mu çöktü. Nasıl oldu bu iş?
HASTA: Şimdi biz iki arkadaş, güzel hafta sonumuzu
değerlendirip, güzel bir maç izlemek için güzel güzel stadyuma girdik. Maç
başladı, onuncu dakikada bizimkiler bir attı tam sevinecektik ki, hakem golü
vermedi.
HEMŞİRE: Neden?
HASTA: Ofsayt varmış.
HEMŞİRE: Ofsayt varsa doğru karar.
HASTA: Gez göz arpacıktan değil, dürbünle bakıyoruz. Kendini
bilmez 50 bin liralık hakem.
HEMŞİRE: O elli bin lira neyin nesi.
HASTA: Maça gidiyoruz sinemaya değil. Böyle durumlarda,
tedbirli ve tedarikli olacaksın.
Bizde tedbirimizi aldık içeri pet şişe almadılar, bende
cebimdeki 50 bin lirayı hakeme fırlattım.
HEMŞİRE: Ne oldu?
HASTA: Hakemin kafasından kanlar boşalmaya başladı, hakemde
maçı iptal etti.
HEMŞİRE: Eeee sonra ne oldu.
HASTA: Sonrası malum dışarı çıktığımızda karşı taraf bizleri
kılıç kalkan ekibiyle karşıladı ve neticesinde buradayız.
HEMŞİRE: Sizlerde adam gibi oturup maçınızı izleseydiniz,
bunlarda başınıza gelmezdi.
HASTA: İzlemesine izleyeceğim de iki kişiyle maç izlemek
zevkli olmuyor.
HEMŞİRE: İki kişimi, sizden başka seyirci yok muydu?
HASTA: Varda yok!
HEMŞİRE: Nasıl oluyor bu iş.
HASTA: Şimdi şöyle oluyor. Aslında stadyum dolu, ama bunlar
seyirci değil.
HEMŞİRE: Peki ne bunlar?
HASTA: Spor eleştirmeni, hakem. Teknik direktör. Biri oradan
bağırır, bu futbolcu ilk onbire alınır mı? Bir diğeri, çıkarsana kırmızı kartı
nasıl hakemsin sen! Kimisi maçın m sinden anlamaz yorum yapar, yani sizin
anlayacağınız gerçek seyirciyi bulmak çok zor.
HEMŞİRE: Tamam tamam bana vaaz verme geç şöyle otur, doktor
gelince seninle ilgilenir.
HASTA: Geç kalır mı?
HEMŞİRE: Ne acelen
var. Başka delinecek yerlerini deldirmeye mi gideceksin. Geç şöyle bekle.
Sahneye Hasta Bakıcı
girer.
H.BAKICI: Beklemez hemşire hanım bu tarz şeyler beklemez
HASTA: Ne tarz şeyler beklemez.
H.BAKICI: Başhekim çok yoğun. Hiç kimseyi beklemez.
HASTA: Niye başhekim Eminönü Üsküdar feribotumu zamanı
geldiğinde kalksın, kimseyi beklemesin.
H.BAKICI: Beni burada oyalama meşgul adamım. Başhekim
doktorları odasında bekliyor.
HEMŞİRE: Ne yapacakmış
H.BAKICI: Başhekime ne yapılacağı sorulmaz. O söyler biz
yaparız.
HEMŞİRE: Burada da kraldan çok kralcılar var.
H.BAKICI: Bana öyle deniz ötesinden laf atma. Ben şimdi
gidip şu doktorları bulayım.
HEMŞİRE: Hazır doktorların yanına gidiyorsun şu hastayı da
götür bir baksınlar.
H.BAKICI: Yürü kardeşim yürü, burada fazla kalma, kılıç
yarası adamı öldürmez, ama bunun lafları adamı sakat bırakır.
Hasta ve hasta bakıcı
sahneden çıkar.
HEMŞİRE: Sen bana bir şey mi söyledin? Beni bekleyin.
Hemşirede
arkalarından çıkar.
Sahneye iki stajyer
girer.
I. STAJER: Heyt be yaşadık!
II. STAJER: Ne oldu niye bu kadar seviniyorsun?
I.STAJER: Başhekimin söylediklerini duymadın mı? Bizi
Profesör veya Doçent değil, sırada bir Doktor sınava alacak.
Doktor hemşire ile
sahneye girer.
II. STAJER: Doktor geliyor.
DOKTOR: Evet arkadaşlar. Bu sizin öğrenciliğinizin son yılı,
gelecek yıl meslektaşımız olarak insan sağlığına yardımcı olabilmek için göreve
başlayacaksınız ve şuna da eminim ki ikinizde bu sınavdan başarı ile
geçeceksiniz. İkinize de şimdiden başarılar dilerim.
Doktor hemşireye dönerek.
DOKTOR: Hemşire Hanım içeri girip hastayı getirir misiniz?
Hemşire sahneden çıkar, hastayla birlikte tekrar içeri girer.
DOKTOR: Karşınızda görmüş olduğunuz hastanın hal, hareket,
tavırlarına bakarak bu hastanın hastalığını hanginiz söylemek ister.
I.STAJER: Yüz ifadesi bir şey anlamadığını ortaya koyuyor,
korkar gibi bir hali var. Demek ki bu hasta duymuyor.
Hasta söze karışır.
HASTA: Kulaklarında problemi olan hasta dışarıda bekliyor.
Ben burnumdaki, eti aldırmak için buradayım.
DOKTOR: Hemşire Hanım hastayı götürebilirsiniz. Diğer
hastayı içeri alın.
Hemşire hastayı
dışarı çıkarır.
DOKTOR: Biraz daha dikkatli olmalısınız. İyi bir doktor iyi
bir hemşire kısacası, iyi bir sağlık personeli iyi bir gözlemci demektir.
Hemşire diğer hastayı içeri getirir.
Hasta biraz topallamaktadır.
Doktor stajerlere ikinci soruyu sorar.
DOKTOR: Şu karşınızda görmüş olduğunuz hastanın sağ bacağı
sol bacağından biraz daha kısa böyle bir durumda ne yaparsınız?
Stajerler biraz düşündükten sonra ikinci stajer sessizliği bozar.
I.STAJER: Doktor bey doğrusunu isterseniz aynı durumda siz
olsaydınız, sizde topallardınız.
DOKTOR: Hemşire Hanım bu hastayı da dışarı
çıkarabilirsiniz:
Hemşire hastayı dışarı çıkarır:
Doktor I. ve II. stajerlere döner:
DOKTOR: Şu ana kadar
sorduğum soruların hiç birini doğru yanıtlayamadınız. Soracağım son soruya da
doğru cevap alamazsam başhekimin nasıl davranacağını tahmin edebilirsiniz
herhalde. Soruyu soruyorum dikkatle dinleyin. Boğulmak üzere olan bir insana
ilk yardım müdahalesi nasıl yapılır?
II. STAJER: Boğulma vakasına göre değişir.
DOKTOR: Örneğin
kordon boyunda yürürken arkadaşınız denize düşüyor ve yüzmesini bilmiyor
bu durumda ne yaparsınız.
II. STAJER: Tabi ki etrafımdakilerden yardım isterim.
DOKTOR: Yüzmesini bilmiyor musun?
II. STAJER: Yüzmesini biliyorum.
DOKTOR: Yüzmesini biliyorsun da neden başkasından yardım
bekliyorsun? Denize atlayıp arkadaşını kurtarsana.
II. STAJER: Şakamı yapıyorsunuz Doktor hanım Altınkum
sahillerinden bahsetmiyoruz,
Kordon boyundan bahsediyoruz. Ben aklımı yemedim, lağım
suyuna atlayacak kadar da enayi değilim.
DOKTOR: Ama arkadaşın boğuluyor.
II. STAJER: Merak etmeyin Doktor hanım bir kahraman gelir
kurtarır nasıl olsa.
DOKTOR: Neyse boğulma tehlikesi geçiren birine ilk yardımı
kısaca kim özetleyecek.
I.STAJER: Önce vatandaşı sudan çıkaracaksın, sonrada suyu
vatandaştan çıkaracaksın.
DOKTOR: Hemşire Hanım, bunları doğru başhekimin odasına
çıkarın.
Sahneden çıkarlar.
DOKTOR: Bunları da gönderdiğime göre benim kini bir arayayım
da birazcık moralime doping olsun.
Doktor telefonun ahizesini kaldırır aramaya başlar.
DOKTOR: Alo! Merhaba canım, nasılsın?
Biraz dinledikten sonra konuşmaya devam eder.
DOKTOR: Teşekkür ederim.
Karşısındakinin konuşmasını dinler, tekrar konuşmaya başlar.
DOKTOR: Ne olsun bir
tanem hep aynı, önce ipini koparan basmahaneye giderdi şimdi hastane geliyor.
Psikopatı, jiletçisi, açığı, kaçığı ne ararsan var. Hem bunları bir kenara
bırakalım, sana yazdığım şiiri okuyayım.
Sen orada bir yabancı
Ben burada bir çare
Sen tazecik açan bir gül
Ben sevmişim ne çare
Nameler dökülür dilimden
Bir şey gelmez ki elimden
İçim yanar çok derinden
Ben sevmişim ne çare
Nasıl beğendin mi?
Dinledikten sonra devam eder.
Yok, canım sana öyle geliyor. Bu kadar olumsuzluğa rağmen
hastanemizde her şey güllük gülistanlık. Hiçbir şikâyet yok, gelen tüm
hastalara anında müdahale ediliyor.
Hemşire apar topar içeri girer.
HEMŞİRE: Affedersiniz
Doktor Hanım dün sabah getirilen acil vaka ortalığı kan gölüne çevirdi.
Doktor telefonun ahizesini eliyle kapatır.
DOKTOR: Bak şu saygısıza, bize mi sordu da hastalandı şimdi
ortalığı karıştırıyor.
HEMŞİRE: Hasta ortalığı karıştırmıyor.
DOKTOR: Şimdi sen hastanın ortalığı kan gölüne çevirdiğini
söylemedin mi?
HEMŞİRE: Evet söyledim ama bu sıradan bir hasta değil. Adam
trafik kazası geçirmiş, her tarafı paramparça kanlar içinde, kapının önünde bir
köşeye atmışlar orada öylece yatıyor.
DOKTOR: Şu Mezopotamyalı mı?
HEMŞİRE: Hayır İstinyeli
DOKTOR: Hani şu kısa boylu şişman olan mı?
HEMŞİRE: Kısa boylu şişmanlara fazla rağbet olmadığından,
zayıf uzun boylusu gelmiş.
DOKTOR: Sen saçmalıyorsun.
HEMŞİRE: Ne saçmaladığımı ben biliyor muyum, beni de
kendinize benzettiniz.
DOKTOR: Eğer sudan sebepten bir vaka için rahatsız ediyorsan
seni savaş ay’ın programına konuk ederim haberin olsun.
Doktor telefonla konuşmaya kaldığı yerden devam eder.
DOKTOR: Affedersin hayatım burada bana bir dakika rahat yok.
Sen bir yere ayrılma, birazdan seni arar son yazdığım şiiri de okurum.
Doktor telefonu kapatır. Hemşire ile birlikte sahneden çıkar. Sahneye
polisle sarhoş girer.
POLİS: Sen buradan ayrılma, ben doktoru alıp hemen
geliyorum.
SARHOŞ: Benim doktorluk bir işim yok, zaten geç kaldım
bırakın gideyim.
POLİS: Nereye geç kaldın?
SARHOŞ: Zamanında yetişmezsem kovulurum.
POLİS: Anladım, patrondan habersiz dolaşırken kaza yaptınız.
SARHOŞ: Bu kazada benim suçum yok. Normal yolumuzda
gidiyorduk geldi bize çarptı.
POLİS: Bunca yıllık meslek hayatımda, ben böyle trafik
canavarı görmedim. Dümdüz yolda göz göre göre resmen üzerinize çıkmış.
SARHOŞ: Böyle insanları bırakın trafiğe, evden dışarı bile
çıkarmayacaksın.
POLİS: Görüyorsun işte küçük bir dikkatsizlik onlarca insanın
ölümüne, onlarca insanın yaralanmasına sebep oldu.
SARHOŞ: Cezalandırılmalı polis bey, öyle bir ceza verilmeli
ki bırakın araba kullanmayı,
bir daha oyuncak arabayla oynamaya dahi cesaret edemesin.
POLİS: Söylediğin iyi güzel de şoför kayıp
SARHOŞ: Şoför kayıp yaptığı şey çok ayıp. Bak biz kayboluyor
muyuz? Alnımız açık yüzümüz ak
POLİS: Bir yakalansa ak mı kara mı onu o zaman görecek. Ama
adam ortalıkta yok, yer yarıldı da içine girdi sanki.
SARHOŞ: Kaçmıştır o kaçmıştır, hatalı olduğunu anlayınca
kaçmıştır.
POLİS: Arabanın önü komple gitmiş, şoför ölmediyse de ağır
yaralıdır. O halde nereye kaçsın, bu arada siz nereye gidiyorsunuz?
SARHOŞ: Bodrum’a
POLİS: Belli zaten.
SARHOŞ: Sen nereden anladın?
POLİS: Elindeki içki şişesine bakılırsa, eğlenceye biraz
erken başlamışsınız.
SARHOŞ: Yok ben eğlenmiyordum, benim haricimde herkes
eğleniyordu.
POLİS: Eğlenmek güzel şey, ama onu tadında bırakmak lazım.
SARHOŞ: Doğru söylüyorsun ama nerede, Mustafa Sandal’ın
O’nun arabası var şarkısına nispet, yeni bir şarkı bestelenmiş onu
söylüyorlardı.
POLİS: Adı ne bu şarkının?
SARHOŞ: Dikkatli ol, frene bas, direksiyona hâkim ol, biraz
gaz kes, bu şoför uyuyor mu? Yoksa manyak mı? İçtiği viski mi? Yoksa kanyak mı?
POLİS: Ben bu şarkıyı hiç duymadım.
SARHOŞ: Bende duymamıştım, kazadan önce duydum.
Polis sarhoşun elinde ki içki şişesini alır
POLİS: Yeter artık şu içkiyi, yeterince içmişsin zaten.
Umarım arabada da böyle içmiyordunuz.
SARHOŞ: Yok ben arabada içki içmem.
POLİS: İnkâr mı ediyorsun?
SARHOŞ: Neyi
POLİS: Alkollü olduğunu
SARHOŞ: Ben böyle bir şey söylemedim.
POLİS: Ama sen arabada içki içmediğini söyledin.
SARHOŞ: Evet arabada içmiyorum, nedenini biliyor musun?
POLİS: Bunu bilmeyecek ne var, kazaya sebep olmamak için.
SARHOŞ: Bilemedin, ben alkolü serum şişesi gibi arabanın
tavanına asıyor damardan alıyorum.
POLİS: Kaza anında yanınızda ki şoförde sizin gibi
yapmıyordu umarım.
SARHOŞ: Yok yedek şoför arabanın arkasında uyuyordu.
POLİS: Ben arabayı kullanandan bahsediyorum.
SARHOŞ: Arabayı ben kullanıyordum.
POLİS: Tabi içki şişede durduğu gibi durmuyor. Adam kendini
şoför zannediyor.
SARHOŞ: Bana öyle sarhoş muamelesi yapma tamam mı? Kabul
ediyorum, biraz içtim ama sarhoş değilim.
POLİS: Araba uzaktan kumandalımıydı?
SARHOŞ: Hayır.
POLİS: Öyleyse nasıl kullanıyordun?
SARHOŞ: Kalıbımı basarım bu polis araba kullanmasını
bilmiyor.
POLİS: Tepemin tasını attırma, şoförün arka koltukta ne iş
var?
SARHOŞ: Hangi koltukta?
POLİS: Dönerli koltukta.
SARHOŞ: Ben dönerli koltuk sevmem.
POLİS: Nasıl bir şey tercih edersiniz, beyefendi.
SARHOŞ: Ben amortisörlü koltuk severim düğmesine bas yukarı,
aşağı,ileri geri.
POLİS: Olur beyefendi istersen sana da ceylan derisinden
yaptıralım.
SARHOŞ: Senin canın koltuk mu çekti. Çektiyse çekinme söyle
bir tane ayarlayayım.
POLİS: Ne koltuğu?
SARHOŞ: Nerden bileyim bir koltuk sevdasıdır gidiyor. Koltuk
aşağı koltuk yukarı, Polis misin Politikacı mısın belli değil.
POLİS: Çıldırtma adamı senin arabanın arka koltuğunda ne
işin vardı?
SARHOŞ: Bu benim suçum değil. Kaza anında otobüsten
otomobile transfer olmuşum.
POLİS: Bir dakika, bir dakika. Sen otobüsün şoförü müsün?
SARHOŞ: Evet, sen ne zannetmiştin?
POLİS: Demek sen otobüsün şoförüsün. Seni çakıl taşları
altında ararken, yanımda buldum. Yürü gidiyoruz.
SARHOŞ: Nereye?
POLİS: Karakola, ifadeni almaya.
SARHOŞ: Yok ben gelmeyeyim, doktorda neredeyse gelmek üzere.
POLİS: Gördüğüm kadarıyla, senin kazadan oluşan herhangi bir
yaran yok.
SARHOŞ: Olmaz olur mu, bak şu parmağımın ucu morarmış.
POLİS: Demek parmağının ucu morarmış. Onca insanın ölümüne
onca insanın yaralanmasına neden olan bir trafik canavarının, daha çok yeri
moraracak gibime
SARHOŞ: Beni öyle evirip çevirme, kategorize etme, ben yasal
olan telefon hakkımı kullanmak istiyorum.
POLİS: Yarı yarı’ya ve seyirciye sorma hakkını kaybettin.
Sadece bu kaldı onu da iyi değerlendir.
SARHOŞ: Memur Bey.
POLİS: Yine ne var?
SARHOŞ: Bu telefonun sıfırını çalmışlar.
POLİS: Telefonu ters tutmuşsun.
SARHOŞ: Telefonun tersi dönmüş.
POLİS: Telefonun tersi dönmemiş. Ters tutuyorsun, şöyle tut.
SARHOŞ: Memur Bey bunun dört ‘ü,dört tane hangisine
basacağım.
POLİS: Tabi çektin kafayı. Çektin kafayı şimdi dörtte
görürsün on dörtte, yukarıdan aşağı ikinci tuşa bas.
SARHOŞ: Yukarıdan aşağıdaki, tuşta bir var.
POLİS: Altındakine bas.
SARHOŞ: Basıyorum basıyorum elim boşa gidiyor.
Polis alır numarayı çevirir sarhoşa verir.
SARHOŞ: Sayın amirim.
POLİS: Sen ne diyorsun ya. Ne amiri.
SARHOŞ: Burada bir polis var. Karakola götürmek istiyor.
Telefonu mu vereyim amirim, anlaşıldı amirim hemen veriyorum. Sayın amirim sizi
istiyor.
POLİS: Buyurun amirim. Yok, amirim ne karakolu burada
pansumanını yaptırıp evine
Göndereceğiz. O kadar önemli bir şey değil, sadece on ölü on
beş yaralı var amirim.
Ne! Eve göndermeyelim mi? Terminale mi? Yola mı çıkacak? Sen
nerenin amirisin?
Demek terminalin amirisin… Amiri. Demek terminalin amirini
aradın.
Sabahtandır bizim burada dizimizin bağı çözülüyor. Yürü
karakola.
SARHOŞ: Sen benim dayımı tanıyor musun dayımı?
POLİS: Tanımıyorum ne olacak.
SARHOŞ: Benim dayım Ankara da.
POLİS: Ankara’da mı?
SARHOŞ: Hem de Çankaya’da çok yükseklerde.
POLİS: Bakan mı?
SARHOŞ: Bakan herkese bakıyor.
POLİS: Nasıl yani?
SARHOŞ: Nasıl olacak iş bulamadığı için ev kirasını
ödeyemedi evden attılar. Dayımda 22 katlı binanın çatısına yerleşti, gelene
geçene tepeden bakıyor.
POLİS: Şimdi seni bir tepelersem tepeden bakmayı görürsün
benimle dalga mı geçiyorsun?
SARHOŞ: Olur mu öyle şey memur bey ben babamla dayımı
karıştırdım.
POLİS: Baban mı tepeden bakıyor.
SARHOŞ: Babam yeraltı dünyasının babası.
POLİS: Yeraltı dünyası mı?
SARHOŞ: Babamın emrinde en az on bin insan var.
POLİS: On bin insan
mı? O kadar insanın parasını nasıl veriyor.
SARHOŞ: Yeraltı dünyasında para sorunu yok.
POLİS: Tabi memleketin haracını bende yesem benimde para
sorunum olmaz.
SARHOŞ: Şunun adına bahşiş desek.
POLİS: Milyon dolarlık bahşiş.
SARHOŞ: Ne doları? En fazla veren on milyon yirmi milyon
veriyor.
POLİS: Saygı değer yeraltı dünyasının babası yani babanız ne
iş yapıyor.
SARHOŞ: Mezarlık bekçisi.
POLİS: Demek mezarlık bekçisi, yürü bakalım.
SARHOŞ: İmdat! Adam öldürüyorlar, beni kurtaracak biri yok
mu? Polis polis yok mu?
POLİS: Var. Hem de yanı başımda. Yürü bakalım. Karakola
gidiyoruz.
Polis ile sarhoş sahneden çıkar. Sahneye hemşire girer, sedyeyi kaptığı
gibi sahneden çıkar. Sahneye doktor ile hemşire girer.
DOKTOR: Evet hemşire hanım, bahsettiğin acil vakayı
bulamadık, bunun mantıklı bir açıklaması vardır herhalde.
HEMŞİRE: Belki canı sıkıldığı için yürüyüşe çıkmıştır.
DOKTOR: Saçmalama, sosisli sandeviçe dönmüş arabanın içinden
çıkan bir yaralı nasıl yürüyüşe çıksın?
Aradıkları hasta sahneye girer. Hastanın elbiseleri parçalanmış ve
kanlar içindedir.
HEMŞİRE: Geldi doktor hanım geldi.
DOKTOR: Ne oluyor yine, ne geldi?
HEMŞİRE: Kaybolan yaralı geldi.
DOKTOR: İyi de siz yanlış yere geldiniz.
HASTA: Nereye gitmem gerekiyordu?
DOKTOR: Adli tıp morguna.
Yaralı hasta biraz alkollüdür.
HASTA: O nedenmiş o?
DOKTOR: Neden olacak sizde biçilecek dikilecek yer kalmamış.
HASTA: Olsun siz yine de dikilecek yerleri dikin, overlok
yap, zikzak yap, reçme geç.
DOKTOR: Ne oldu sana böyle, araba mı çarptı?
HASTA: Hayır.
DOKTOR: Kamyon mu çarptı?
HASTA: Hayır, biraz yukarı çık.
DOKTOR: Tır mı çarptı?
HASTA: Çık yukarı çık.
HEMŞİRE: Ben buldum buna çarpsa çarpsa tren çarpmıştır.
HASTA: Hiç biriniz bilemediniz, bana uçak çarptı.
DOKTOR: Nasıl olur sen yerde, uçak havada.
HASTA: İki gün önce arkadaşlarla biraz içtik. Arabaya bindik
tam gaz gidiyorduk sürat yüz doksan iki yüze ulaşmıştı ki uçuşa geçtik, film
koptu. İşte ondan sonrasını hatırlamıyoruz. Biz mi gökyüzünde uçağa çarptık,
uçak mı yeryüzünde bize çarptı, henüz anlamış değilim.
DOKTOR: Sigortanız var mı?
HASTA: Sigortam vardı. Kazada tık attı.
DOKTOR: Bağ kur’unuz var mı?
HASTA: Bağ kurmayı çok severim üzüm bağı, elma bağı, nar
bağı.
DOKTOR: Siz kursanız kursanız ayva bağı kurarsınız.
HASTA: Efendim?
DOKTOR: Siz ayvayı yemişsiniz.
HASTA: O kadar belli oluyor mu?
DOKTOR: Ney. Belli oluyor mu?
HASTA: Ayva yediğim, ben ayvayı çok severim. İçki içerken
yanında iyi gidiyor.
DOKTOR: Ben onu demek istemedim.
HASTA: Ne demek istediniz?
DOKTOR: Yani sen gidicisin.
HASTA: Tebrik ederim doktor hanım bir seferde bildiniz. Ben
buradan çıktım mı Kanada’ya gideceğim
DOKTOR: Görünüşe göre Kanada’ya değil Karaca Ahmet
Mezarlığı’na gideceksin.
HASTA: Karaca Ahmet, Kanada’dan daha mı sıcak.
DOKTOR: Olmaz olur mu orada zebaniler ısıtmak için seni
bekliyorlar. Cayır cayır ısınacaksın.
HASTA: O sıcaklığı yalnız yaşamak istemiyorum doktor.
Hemşirede benimle gelsin.
DOKTOR: Çek elini sana da yüz verdik astar isteme.
HASTA: Astar değil doktor sizden hemşire yi istiyorum.
DOKTOR: Fazla konuşma paran var mı?
HASTA: Neden sordunuz, yoksa Titan’a üye mi yapacaksınız?
DOKTOR: Saçmalama ne Titan’ı?
HASTA: Kenan ŞERAN oğlu titanı.
DOKTOR: Nerden çıkardın Kenan ŞERAN oğlunu?
HASTA: Ben çıkarmadım, onu annesine babasına sorun.
DOKTOR: Bırak şimdi Titan’ı mitanı.
HASTA: Nasıl bırakayım doktor hanım Titan uğruna tam on bin
markım gitti.
DOKTOR: Bırakın şimdi Titan’ı mitanı, Titan batalı yıllar
oldu.
HASTA: Bu memlekette daha ne Titanlar var, titan titana.
DOKTOR: Siz buraya derdinizi anlatmaya mı yoksa tedavi
olmaya mı geldiniz.
HASTA: Beni buraya yaram sarılsın diye getirdiler. Siz
parayı ne yapacaktınız?
DOKTOR: Ameliyat için gerekecek. Mesela iğne, narkoz ve
ameliyatta kullanacağımız bir takım malzemeler için para gerekecek. Bu da sizde
olmadığı için biraz canınız acıyacak gibime geliyor.
HASTA: Doktor Hanım, para konusunu hiç düşünmeyin. Ben o işi
hallederim. Siz iğnenizi yapın, normal ameliyata alın.
DOKTOR: Hemşire Hanım siz iğnenizi yapın bende gidip
ameliyathaneyi hazırlayım.
Doktor sahneden çıkar.
HEMŞİRE: Dön bakayım arkanı şu iğneyi bir yapalım.
HASTA: Ben kimse ye arkamı dönmem.
HEMŞİRE: Sen arkanı dönmezsen bu iğneyi nasıl yapabilirim?
HASTA: Ben iğneden çok korkarım.
HEMŞİRE: İyi ben de iğne yapmayayım nasıl olsa doktor canlı
canlı diker.
HASTA: Ben iğne yi çok severim hatta arada sırada bir beş on
tane yaptırırım.
HEMŞİRE: Öyleyse dön arkanı.
Hemşire iğne yi yapar sahneden çıkar. Hasta da arkasından çıkar.
Sahneye doktor ile hemşire tekrar girer, hastayı yerinde bulamazlar.
DOKTOR: Nereye gitti şimdi bu hasta?
HEMŞİRE: Aman doktor hanım, o haliyle nereye gidecek
birazdan gelir.
DOKTOR: Aman onunla mı uğraşacağız sanki tek hasta omu
gelirse gelir.
HEMŞİRE: Doktor Hanım sen bana bir şey söyleyecektin,
hastalar gelince yarım kaldı. Ne söyleyecektin. Merak ettim de.
Doktor biraz dolaştıktan sonra hemşire ye döner.
DOKTOR: Benimle bir iddiaya var mısın?
HEMŞİRE: Ne hakkın da?
DOKTOR: Buraya gelen ilk hastanın yaşını en yakın tahmin
eden birtakım elbise kazansın.
HEMŞİRE: Hay Allah senden razı olsun.
DOKTOR: O neden o?
HEMŞİRE: Kaç yıldır bir takım elbisem olmamıştı.
DOKTOR: Dur bakalım dereyi görmeden paçaları sıvama. Ya
kaybedersen.
Başı sarılı orta yaşlı bir kadın içeri girer. Hemşire hastayı karşılar.
HEMŞİRE: Buyurun Hanım Efendi, şöyle oturun.
HASTA: Teşekkür ederim.
Hasta hemşirenin gösterdiği yere oturur.
DOKTOR: Görünüşe göre kafanızdan büyük bir darbe almışsınız.
HASTA: Fazla büyük sayılmasa da darbe aldığım kesin.
DOKTOR: Ne oldu?
HASTA: Belediyenin kazdığı kanalizasyon çukuruna düştüm.
DOKTOR: Bunlar hep dikkatsizliğin sonuçlarıdır.
HASTA: Aslını söyleyecek olursak bu çukura düşmemde hiçbir
suçum yok.
DOKTOR: Kimin suçu var? Düştüğün çukurdan belediyeyi
suçlayacak değilsin herhalde.
HASTA: Belediyenin değil, suç yağmurun.
DOKTOR: Çukurla yağmurun ne alakası var şimdi?
HASTA: Olmaz olur mu doktor hanım, yağmur sen aşırı yağ,
çukuru kamufle et, biz arkadaşları ziyarete Sinan dedeye gidiyorduk, bir baktık
ki kanalizasyon çukuruna gömülmüşüz.
DOKTOR: Çok çok geçmiş olsun.
HASTA: Kurtulmamız mucize oldu, böyle mucizeler her zaman
olmayabilir, geçen yıl aynı böyle bir olay arkadaşların ölümüne neden olmuştu.
DOKTOR: Hemşire Hanım, şu başındaki sargıyı çıkarın da
hastanın yarasına bakalım.
Hemşire hastanın sargısını çıkarır. Doktor hastanın yarasına bakar.
DOKTOR: Kafanız çok kötü yarılmış.
Doktor hemşire ye dönerek.
DOKTOR: Hemşire Hanım hastanın kafasına dikiş atacağımız
bölgeyi bir zahmet keselim.
Hemşire hanım hastanın saçlarına bakar, hastaya dönerek.
HEMŞİRE: Nasıl olsun hanım efendi?
HASTA: Bol köpüklü orta şekerli olsun?
HEMŞİRE: Kadına bak ya! On kuruşluk bir dikiş attıracak on
beş kuruşluk kahveden bahsediyor.
HASTA: Affedersiniz, yanlış anladım galiba. Dervişin fikri
neyse zikride odur derler.
HEMŞİRE: Hanım Efendi traşınız nasıl olsun diyorum.
HASTA: Kahküllerimi kısaltın lütfen dikiş atılacak yerleride
fazla kesmeseniz sevinirim.
HEMŞİRE: Hanımefendi ben anlatamıyorum herhalde, kafanızı
nasıl keselim?
HASTA: Fesubhanallah siz burada kafamı kesiyorsunuz? Ne suç
işledim ki ben.
HEMŞİRE: Hanımefendi ben şu mendebur saçlarınızı nasıl
keseceğimi soruyorum.
HASTA: He anladım, altı yüz elli yedi sayılı devlet
memurları kanununun yedinci maddesinin bilmem kaçıncı fıkrasına göre kes gitsin
anasını satayım.
HEMŞİRE: O kadar kanunları bilseydim hukukçu olurdum.
DOKTOR: Eee uzattınız ama hanımefendinin istediği gibi mi
kesilecek canım. Makası getir dikiş atacağımız yeri keselim de dikiş atalım.
HASTA: Ya saçımı fazla kesmeyin olur mu?
DOKTOR: Emriniz olur hanım efendi başka bir isteğiniz?
HASTA: Estağfurullah. Sadece bir rica idi.
Doktor hemşireye hastayı işaret ederek sorar.
DOKTOR: Kaç?
HASTA: Neden kaçayım ne oldu, siren mi çaldı ne oldu?
HEMŞİRE: Sen otur bana tahmin sordu.
HASTA: Ne tahmini sayısal loto mu oynuyoruz, bende bir sayı
söyle bilir miyim?
HEMŞİRE: Ne tahmini olduğunu biraz sabredersen.
Hastanın saçları arasından yüzüne doğru kan akmaya devam eder.
DOKTOR: Hemşire Hanım kaç diye sordum.
HEMŞİRE: Kırk.
DOKTOR: Höst be bunun neresi kırk.
HEMŞİRE: Ben kırk verdim birde sen konuş.
HASTA: Bu ne pazarlık yoksa kurbanlık koyun gibi beni mi
satıyorsunuz.
DOKTOR: Bana göre otuz beş, milim şaşmaz.
Hasta mendiliyle yüzündeki kanları silmeye başlar.
HEMŞİRE: Hayda kadının her tarafı bum buruşuk sen hala otuz
beşten bahsediyorsun.
Hemşire eliyle hastanın saçlarını karıştırır.
HEMŞİRE: Baksana doktor hanım saçlarının yarısı ak yarısı
kara alaca ineklere dönmüş.
HASTA: Bırakın şu gır gırı başıma dikiş atında,bende bir an
önce gideyim.Daireye geç kalmayayım.Bizim müdür aksi bir adam dır,bir memur geç
kalsa da fırçalasam diye kapıda bekler. Geç kalanın geçmişine rahmet okur. Ama
beyefendi ne zaman canı isterse göreve o zaman teşrif ederler.
HEMŞİRE: Memur Hanım siz Beşiktaşlı mısınız?
HASTA: Vallahi tam isabet nereden anladın?
HEMŞİRE: Saçının yarısı siyah yarısı beyaz olduğu için.
HASTA: Pes doğrusu bunu hiç düşünmemiştim.
DOKTOR: Gargaraya getirme hemşire hanım sana bir şans daha
veriyorum. Tahminini değiştire bilirsin.
HEMŞİR: Hayır değiştirmiyorum. Kesinlikle eminim.
DOKTOR: Otuz beş.
HEMŞİRE Kırk.
DOKTOR Hemşire Hanım bu kadın memur geçim derdi kadını
vaktinden önce moruklatmış. Kırışık suratına, fersiz gözlerine, ceset gibi
duruşuna aldanma.
Hastaya eğilerek sorar.
DOKTOR: Kaç yıllık maaş mahkûmusunuz?
HASTA: Yakında tahliye olacağım on beş yıllık.
DOKTOR: Neyin var?
HASTA: Gördüğünüz gibi başım yarıldı, daha neyim olsun.
DOKTOR: Onu demek istemedim.
HASTA: Pardon ben yanlış mı anladım? Siz ne demek istediniz?
DOKTOR: Han, hamam, köşk, araba, arsa, dolar, mark, yat,
kat, uçak, tren, vapur, ada, ülke, cariye.
HEMŞİRE: Maşallah sizde soruya laik adamı buldunuz.
HASTA: O dediklerinizle uzaktan yakından akrabalığım yoktur.
DOKTOR: Tam on beş yıldır aldığın maaşla ne yapıyorsun.
Baksana ağzında diş bile kalmamış. Öldüğünde çocuklarının tabutunun başında
gözyaşı dökeceklerini hiç düşünme, ne yaptın on beş yıllık maaşı?
HASTA: Ne sen sor ne ben anlatayım doktor hanım. Uzun
hikâye.
DOKTOR: Uzunu kısasımı var bunun ufak bir el hareketiyle
tamam. Gördünüz mü hemşire hanım tam on beş yıldır bırak baltaya sap olmayı
kesere kamış bile olamamış. Bir musibet bin nasihatten iyidir derler. Örnek
alda bu uzaylı yaratığı yoksul düşme. Aklını kullan adam ol, doktorun gibi eşek
olma.
HASTA: Yanlış söylediniz doktor hanım, kendinizi eşek yerine
koydunuz.
DOKTOR: Nedir doğrusu?
HASTA: Adam ol doktorun gibi, eşek olma.
DOKTOR: Ne fark eder aynı sözcükler çıktı o mübarek
ağzımdan.
HASTA: Siz virgülü yanlış yere koydunuz, anlam değişti.
DOKTOR: Maşallah, kültüründe ibadullah, ama kültür para
etmiyor, seni aç bırakmış.
HASTA: Ahhhh ahhh… Biz memurlar on bin metrelik maratonu en
iyi koşan atletleriz bir cadde üzerinde dört ayrı esnafa olan borçlarımı dört
aydır ödeyememiştim, üstelikte utana sıkıla borç para almıştım. Bir gün
dalgınlıkla alacaklıların mahallesine girmemiş miyim, fark ettiğimde geriye
dönüp dörtnala koşacaktım ama iş işten geçmişti. Sağ taraftaki tuhafiyeciye
borcum olduğundan dümeni sol tarafa kırdım. Bu defada bakkala olan borcumu
hatırladım. Çaktırmadan caddenin karşısına geçtim. Biraz yürümüştüm ki kasabın
önüne geldim. Allah’ıma binlerce şükürler olsun ki, altı aydır evimize et
girmediğinden kasaba bir kuruş borcum yoktu. Altı ay önce 250 gr kıymayı iyice
kaynatıp bir kavanoza koydum, az az pişirerek psikolojik doyuma ulaşmanın
yolunu bulduğum için kasabın önünden geçerken zafer kazanmış bir komutan gibi
alnım açık göğsüm ileride dimdik yürümeye başladım. Ama bu fazla uzun sürmedi.
Üç aylık tüp parasını ödeyemediğim için tüpçünün dik dik baktığını gördüm.
Kafamı diğer tarafa çevirdim görmezlikten geldim ve yolun diğer tarafına
geçtim. Bu kez çarşıya neden çıktığımı unuttum. Diğer alacaklılara yakalanmamak
için geriye döndüm ve olanca hızımla koşmaya başladım. Arkamdan domdom kurşunu
atsalar da beni yakalayamazlardı.
DOKTOR: İyi de bunları bana niye anlatıyorsun?
HASTA: Yani sizin anlayacağınız ben ve benim gibi insanların
çilesi mezar da bile bitmiyor.
HEMŞİRE: Doktor Hanım bu hasta ne demek istedi?
DOKTOR: Sayın hastamız zamanından önce yaşlandığını
anlatmaya çalıştı. Elli yaşında gibi görünüyor ama tam otuz beşlik.
HEMŞİRE: Siz aklınızı mı oynattınız doktor hanım bunun
neresi otuz beş.
DOKTOR: Sen bana hakaret mi ediyorsun çömez?
HEMŞİRE: Ne haddime doktor hanım yalnız kırk olduğuna
kalıbımı basarım.
Doktor hastanın saçını acıtırcasına karıştırır, sırtına vurur. Hastanın
başından gelen kan gittikçe artmaktadır.
DOKTOR: Asla yanılmam, otuz beş ten bir gün bile almamıştır.
Sen elbise parasını hazırla.
Ortam iyice kızışır.
HEMŞİRE: Halt etmişsiniz, adamın suratı kırk olduğunu
anlatıyor.
Doktor ile hemşirenin tartışmaları kavgaya dönüşür. Bu arada hastayı
iyice hırpalamaya başlarlar. Zavallı kadın bitkin düşmüştür. Doktor ile
hemşirenin kavgasından darbe almamak için başını aşağıya eğerek eliyle korumaya
çalışmaktadır, bir ara tüm gücünü toparlayarak bağırmaya başlar.
HASTA: Ulan vicdansızlar, anamı ağlatmayan sadece ikiniz
kalmıştınız. Bula bula benimi buldunuz? Dairede ki asık suratlı müdürden, işsiz
kocamdan harçlıksız kalan çocuklarımdan azrail gibi her ay başıma dikilen ev
sahibimden, yakamı bir türlü bırakmayan bakkalımdan yediğim darbeler yetmiyor
mu kardeşim hadi bana eyvallah ilk otobüsle İstanbul’a gidiyorum. Boğaz içi
köprüsünü yapanlardan Allah razı olsun.
DOKTOR: Dur nereye gidiyorsun seninle daha işimiz bitmedi.
Gitmemesi için bir kolundan hemşire çekiştirirken gömleğin kolları
elinde kalır.
HEMŞİRE: Takım elbise gitti ama bir gömlek kolu sahibi
oldum.
DOKTOR: Diğer kolda bende.
HEMŞİRE: Gömleğin geri kalanı nerde?
DOKTOR: Adamla birlikte intihar etmeye gitti.
HEMŞİRE: Koşup hemen kadını yakalayalım. Takım elbise gitti
bari gömleği kurtaralım.
DOKTOR: Gömleği bırak adamı kurtar.
Memur sahneden kaçarcasına çıkar. Hemşire de arkasından koşar. Hemşire
bir çocuğun arkasından koşturarak içeri girer. Çocuk ağlamaklıdır.
HEMŞİRE: Gel buraya nereye gidiyorsun.
Çocuk doktorun yanına girer.
DOKTOR: Ne oldu neden ağlıyorsun?
ÇOCUK: Doktor Hanım teyze, doktor.
DOKTOR: Efendim?
ÇOCUK: Benim babam bu hastanedeymiş.
DOKTOR: Babanın adı ne?
ÇOCUK: Recep kaçar.
DOKTOR: Hangi bölümdeymiş?
ÇOCUK: Bilmem.
DOKTOR: Peki neyi varmış?
ÇOCUK: Kafası, gözü yarılmış, birde bacağı kırılmış.
DOKTOR: Ne oldu trafik kazası mı geçirdi?
ÇOCUK: Siz buna öylemi diyorsunuz?
DOKTOR: Neye mi öyle diyoruz oğlum?
ÇOCUK: Kafası kırılanlara.
DOKTOR: Babana ne olduğunu anlatsana.
ÇOCUK: Babamın işleri bozulunca babamda seyyar satıcılığa
başladı.
DOKTOR: Neden? Başka bir iş bulamadı mı?
ÇOCUK: Doktor Hanım teyze doktor benim babam lise mezunu,
üniversite mezunları iş bulamıyor babam nasıl bulsun. O da bize ekmek alacak
parayı getirmek için seyyar satılıcılığa başladı. Sen benim babamın ne
sattığını biliyor musun?
DOKTOR: Ne satıyor?
ÇOCUK: Balık satıyor balık.
DOKTOR: Avlanma sezonu kapanınca ne satıyor?
ÇOCUK: Yine balık satıyor.
DOKTOR: Oğlum avlanma sezonu kapanınca balığı nereden
buluyor?
ÇOCUK: Trol sezonu hep açık.
DOKTOR: Trol normalinde de yasak, sezon kapanınca nasıl
onlara açık oluyor?
ÇOCUK: Bunlar kaçak çalıştığı için oluyor. Babam öyle dedi.
DOKTOR: Denizdeki tüm canlıları öldürüyorlar. Balık neslinin
neden tükendiği belli oldu.
ÇOCUK: Doktor Hanım teyze sadece bunlarla mı tükeniyor,
sanıyorsunuz. Siz son zamanlarda denize gitmediniz galiba? Denizlerde belediye
çöplüklerinden daha fazla çöp var birde bunlara mersin faciası eklendi.
DOKTOR: Neyse oğlum neyse bu konu bizi aşar. Babana ne oldu?
ÇOCUK: Seyyar satıcılık yapıyordu. Zabıtalardan kaçarken bir
inşaatın temeline düşmüş. İşte orda kolu bacağı kırılmış.
Çocuk tekrar ağlamaya başlar.
DOKTOR: Yine ne oldu oğlum?
ÇOCUK: Benim babam iyileşecek mi?
DOKTOR: İyileşecek tabi. İyileşmez olur mu?
ÇOCUK: Peki doktor hanım teyze doktor. Benim babam
iyileşince bana çikolata alacak mı?
DOKTOR: Almaz olur mu hem de en büyük çikolatalardan alacak.
Çocuk tekrar ağlamaya başlar.
DOKTOR: Yine ne var?
ÇOCUK: Benim babamın parası yok ki çikolata alsın.
DOKTOR: Baban almazsa bende bir tane var ben kendi çocuğuma
almıştım al senin olsun.
ÇOCUK: Sağ ol doktor hanım teyze.
Çocuk tekrar ağlamaya başlar.
ÇOCUK: Doktor Hanım teyze doktor. Benim bacağımın biri
kayıp. Kapkaçcılar çalmış.
HEMŞİRE: Ağlama ağlama dur. Kimse çalmamış üzerine
oturmuşsun.
ÇOCUK: Aaa buradaymış.
Çocuk ayağa kalkar.
ÇOCUK: Doktor Hanım teyze doktor.
DOKTOR: Efendim.
ÇOCUK: Benim babam iyileşince bana keman çalacak mı?
DOKTOR: Çalmaz olur mu hem de senin en sevdiğin parçaları,
çalacak.
ÇOCUK: Pışık çalacak benim babam keman çalmasını bilmiyor
ki.
Çocuk sahneden koşarak çıkar, arkasından hemşire de koşarak çıkar.
DOKTOR: Vay afacan vay demek benimle dalga geçtin gel
buraya.
Doktorda akasından çıkar…
1. PERDE KAPANIR
Perde açılır içeri güvenlik görevlisi girer. Yerine oturur şarkı
söylemeye başlar. Bir süre sonra ziyaretçi gelir. Güvelik ayağa
kalkar, ziyaretçinin içeri girmesini engeller.
GÜVENLİK: Elini kolunu sallayarak nereye böyle?
ZİYARETÇİ: Jameika’ya gidiyorum. Plaj da uzanıp
güneşleneceğim.
GÜVENLİK: Sen benimle dalga mı geçiyorsun?
ZİYARETÇİ: Burası hastane değil mi?
GÜVENLİK: Yasak.
ZİYARETÇİ: Nasıl yasak?
GÜVENLİK: Şimdi şöyle oluyor. Sen içeri giremeyeceksin.
ZİYARETÇİ: İçeride hastam var.
GÜVENLİK: Olabilir.
ZİYARETÇİ: Ne demek olabilir. Ben hastamı göremeyecek miyim?
GÜVENLİK: Hayır.
ZİYARETÇİ: Sebebini öğrenebilir miyim?
GÜVENLİK: Ayağına galoş giymemişsin.
ZİYARETÇİ: Ya o incecik naylon parçasını giysem ne olur, giymesem
ne olur.
GÜVENLİK: Ne demek ne olur bizim hastane çok hijyenik bir
hastanedir.
ZİYARETÇİ: Bu hastane mi hijyenik.
GÜVENLİK: Ne o beğenemedin mi?
ZİTARETÇİ: Beğenmesine beğendim de. Şu gördüğüm hamam böceği
değil mi?
GÜVENLİK: Hamam böceği ise hamam böceği onu ben mi davet
ettim. Bir an dalgınlığıma geldi. Gözümden kaçtı. İçeri girmiş, hem sen onun
geçmişini biliyor musun?
ZİYARETÇİ: Nereden bileyim.
GÜVENLİK: O hamam böceği Türkiye’ye Afrika’dan muzun içine
girip gelmiş.
ZİYARETÇİ: Şu duvarın hali ne öyle?
GÜVENLİK: Neyi varmış duvarın. Sadece biraz boyaları
dökülmüş. Bu sene boyatırız, herhalde.
ZİYARETÇİ: Git işine kardeşim. Duvarlarda sıva kalmamış.
Yerlerde hamam böcekleri kırkayaklar volta atıyor, sen hijyenlikten
bahsediyorsun. Ben galoş falan almam.
GÜVENLİK: Alsan da giremezsin.
ZİYARETÇİ: Hayda! Şimdi ne oldu?
GÜVENLİK: Burası acil servis. Burdan giriş yasak git
poliklinikten gir.
ZİYARETÇİ: Orası kapalı. Ziyaret saatinde açılıyormuş.
GÜVELİK: Bak ne güzel söyledin. Demek ki şimdi ziyaret saati
değil.
ZİYARETÇİ: Bak kardeşim ben 20 saatlik yoldan geldim.
Yorgunum, ayakta duracak halim yok bırak ta hastamı görüp gidip biraz uyuyayım.
GÜVENLİK: Sen kendi istirahatını düşünüyorsun. Bizde
hastaların bu saatte dinlenme zamanı.
ZİYARETÇİ: Niye? Geride kalan zamanlarda hastaları
çalıştırıyormusunuz ki? Şimdi dinlenme saati.
GÜVENLİK: Ya nasılda bildin. Zonguldak’a kömür ocaklarına
gönderiyoruz. Geçen gece ocaklardan birinde grizu patlaması yaşandı. Bir kaçı
göçük altında kaldı. Acımız büyük.
ZİYARETÇİ: Ya sen ne anlatıyorsun?
GÜVENLİK: Avrupa Birliğini anlatıyorum. Avrupa’ya girdik mi?
giremedik mi? Paradan altı sıfır atarsak ne olur? Ceplere yansıyacak mı? Alım
gücü artacak mı? Enflasyon düşecek mi? çıkacak mı? Ekmek parası götürebilecek
miyiz?
ZİYARETÇİ: Tamam tamam anladım.
GÜVENLİK: Anladın sen anladın.
Ziyaretçi cebinden parayı çıkarır güvenliğe uzatır.
ZİYARETÇİ: Al şunu da izin ver gireyim.
GÜVENLİK: Görende seni kültürlü, akıllı biri zanneder.
ZİYARETÇİ: Ne oldu şimdi?
GÜVENLİK : Sen bana
rüşvet mi veriyorsun.?
ZİYARETÇİ: Olur mu öyle şey. Al bunu da beni görme diye
verdim.
GÜVENLİK: Yani sus payı değil mi?
ZİYARETÇİ: Takdir sizin nasıl istersen öyle yorumla.
GÜVENLİK: Bir daha böyle şey duymayayım. İnsanlık, ahlak,
şeref yerlerde geziyor.
ZİYARETÇİ: Böyle düşündüğünüzü bilmiyordum.
GÜVENLİK: Ahlak diye bir şey kalmadı. Dilenciye mi
veriyorsun ver şunları da.
Ziyaretçinin elindeki tüm parayı alır.
GÜVENLİK: Geç şimdi beni daha fazla uğraştırma.
Güvenlik parayı alır sahneden çıkar.
ZİYARETÇİ: Dur ya nere ye gidiyorsun? O benim otel param,
yol param, bütün param o!
Ziyaretçi konuşarak arkasından çıkar. Sahne ye hemşire ile intihar eden
hasta girer.
HEMŞİRE: Derdin neydi niye intihar ettin?
HASTA: Kalbimi kırıyorsun. Hemşire hanım ben intihar etmedim.
HEMŞİRE: Ya öylemi memlekette hap kalmamış hepsini içip
bitirmişsin.
HASTA: Hepsini değil sadece 52 tane içtim daha içecektim
bayılmışım.
HEMŞİRE: Niye içtin onca hapı.
HASTA: Dayanıklılığımı test ettim.
Hemşire hortumları ve şırıngayı eline alır. Hasta şırıngayı görünce
korkar.
HASTA: O elindekiler ne öyle.
HEMŞİRE: Birazda dayanıklılığınızı biz test edelim, bakalım
ne kadar dayanacaksın.
HASTA: Yok yok ben yalan söyledim ilaç milaç içmedim.
HEMŞİRE: Rahat dur da şu hortumları takalım.
Hastanın midesi bulanır, gözleri yaşarır, hemşire bunu görünce…
HEMŞİRE: Kus kus, işimizi kolaylaştırırsın. Ağlama bunu ilaç
içmeden önce düşünecektin.
HASTA: Ne bileyim hortum sokacağınızı yaaaa.
HEMŞİRE: Nasıl bir ilaç içtin?
HASTA: Çok başım ağrıyordu ağrı geçsin diye bol bol ağrı
kesici içtim.
HEMŞİRE: Öff ya. Tam da milli maç gecesi bir daha intihar
ederken düşün maç falan var mı? Doktorları, hemşireleri rahatsız eder miyim
diye.
HASTA: Ne biçim hastane bu, resmen burada işkence çekiyoruz.
HEMŞİRE: Ne oldu beyefendi beğenmediniz mi? Bizden bu kadar
burası… Tıp Merkezimi? Sizin isteğinize göre davranalım özel doktorlar
hemşireler emrinize amade edilsin.
HASTA: Özür dilerim bir daha ki sefere öyle yaparım.
HEMŞİRE: Yine yapmayı düşünüyor musun?
HASTA: Yok yok yeniden mideme hortum sokturmaya niyetim yok,
bileklerimi falan keserim. Hem yaparsam bu hastaneye gelmem, insafsızsınız.
HEMŞİRE: Ben yine insaflıyım, Doktor Bülent olsaydı bırak
bir daha ilaç içmeyi resmine bakmaya dahi cesaret edemezsin.
HASTA: Konuşup durmayın başım şişti zaten bu hortumlara da
sinir oldum.
HEMŞİRE: Ne biçim intihar vakasızın durmadan konuşuyorsun.
Biraz böyle bekle miden iyice boşalsın.
Sahneye polis girer.
POLİS: Hemşire Hanım intihar eden hasta bu mu?
HEMŞİRE: Bu. Memur bey.
POLİS: Demek intihar ettin?
HASTA: İntihar etmedim.
POLİS: Dakka bir gol bir hemen yalanlar başladı. Adın ne?
HASTA: İbrahim.
POLİS: Soyadın?
HASTA: Külyutmaz.
POLİS: Külyutmaz ama hapları yutmuşsun.
HASTA: Yuttum ama nedeni vardı.
POLİS: İntihar nedensiz olmaz zaten senin ne derdin vardı.
Yoksa kız meselesi mi?
HASTA: Yok memur bey.
POLİS: Demek konuşmayacaksın ha. Ben seni konuşturmasını
bilirim. Babanın adı ne?
HASTA: Şerafettin.
POLİS: Kötü Kedi Şerafettin iyi güzel. Annenin adı?
HASTA: Safinaz.
POLİS: Aile ye bak çizgi roman kahramanları gibi bir tek
temeliniz eksik.
HASTA: Temel dedemin ismi.
POLİS: Bizim çaylağın dili çözülme ye başladı nasılsa bülbül
gibi şakıyor. Baba Annenizin ismi?
HASTA: Fadime.
POLİS: Kara Denizli misin?
HASTA: Hayır Ak Denizliyim.
POLİS: Bunda bir yanlışlık var. Kökenini iyi arştır.
HASTA: Dedemde Ak Denizli onun dedesi de.
POLİS: Konuşma konuşma. Annenin kızlık soyadı?
HASTA: Bu ne böyle ya. GBT mi isteseydin, daha kolay olurdu.
POLİS: Konuşma soruma cevap ver.
HASTA: Ak Deniz.
POLİS: Anlat bakalım niye intihar ettin?
HASTA: Ya ben intihar etmedim, dayanıklılığımı test ettim.
POLİS: Kaç tane hap içtin?
HASTA: 52 tanecik ben nereden bileydim 52 hapın zararlı
olduğunu deme?
POLİS: Tamam bak ifadene böyle yazacağım. İntihar yazarsam
emniyet emniyet dolaşırsın Hadi geçmiş olsun.
Polis çıkar hasta kendi kendine konuşur.
HASTA: Bu da güzel. Kayıtlara adım salak diye geçecek.17
yaşın da 52 ilacın zararlı olduğunu bilmeyen bir genç. Polis camiasına rezil
oldum iyi mi neyse tanımadığım insanlara derdini anlatmaktan iyidir.
Hemşire dönerek.
HASTA: Hemşire Hanım çıkarın şu hortumları burnum yara oldu.
Hemşire gelir. Hortumları çıkarır.
HEMŞİRE: Bir daha yapacak mısın?
HASTA: Yok ya, delimiyim ben? Yaparsam da Setbaşı
Köprüsü’nden falan atlarım herhalde. Bu işkenceyi burada çekemem. Zaten
çocukluğumdan beri hep uçmak istemişimdir. Direk atarım kendimi.
HEMŞİRE: (Güler) Çatlaksın sen.
HASTA: Teşekkür ederim teveccühünüz. Oh be. Gidebilir miyim?
HEMŞİRE: Gideceksin ama eve değil içeri daha serum
yiyeceksin.
HASTA: Bir ağız tadıyla bile intihar ettirmiyorlar ya.
Hemşire ile hasta sahneden çıkar. Doktor elinde telefonla konuşarak
sahneye girer.
DOKTOR: Ameliyattan yeni çıktım çok yorgunum. Başka bir gün
gideriz.
Doktor biraz dinledikten sonra konuşmaya başlar.
DOKTOR: Olur mu aşkım seni hiç ihmal eder miyim? Biran olsun
aklımdan çıkmıyorsun ama işlerimin ne kadar yoğun olduğunu biliyorsun dün
nöbetimde sana bir şiir yazmıştım okumamı ister misin?
Karşısındakini biraz dinledikten sonra şiiri okumaya başlar.
DOKTOR: Bir
şiir yazdım dün gece sana
Yürekten düşmüşüm büyük ilhama
Cesaretim yok ki vereyim sana
Bir sevdaya düştüm ben senin için
Sevgim anlatılmaz bir kelimeyle
Seni görmemek büyük bir çile
Seviyorum ya seni gerisi nafile
Bir sevdaya düştüm ben senin için
Hasta içeri girer.
Gündüzleri hayalimde gece rüyamda
Yaşıyorsun adeta damarımda kanımda
Hissediyorum seni bedenimde canımda
Bir sevdaya düştüm ben senin için
Doktor hastayı fark eder.
DOKTOR: Yine kapatmak zorundayım bir tanem, burada insana
bir dakika bile rahat yok. Tamam, tamam sonra görüşürüz.
Doktor telefonu kapatır.
DOKTOR: Evet, sizi dinliyorum.
HASTA: Güzelim romantizminize tuz biber olmak istemezdim.
Konuşmanızı yarıda böldüğüm için de özür dilerim. Bir an önce iştiraki mesainiz
bitmeden huzurunuza ermek istedim.
DOKTOR: İsterseniz edebiyat yapmayı bırakıp konunuza girin.
HASTA: Zaten edebiyat yapmayı beceremem,ben fen mezunuyum.
DOKTOR: Böyle apar topar girdiğinize göre sorununuz büyük
olmalı.
HASTA: Tebrik ederim bildiniz ama ben merak ettim, bu şiir
kime ait.
DOKTOR: Bana ait.
HASTA: Çok güzel, şiirleri bende severim ama kendim şiir
yazamıyorum. Bu da yetenek meselesi tabii. Ben genellikle okumayı severim.
Mesela Banu Alkan, Ahu Tuba Oya Aydoğan… Gibi şairleri okurum.
DOKTOR: Onlar şair değil ki.
HASTA: Değil mi?
DOKTOR: Değil tabii.
HASTA: Ama hangi dergiyi açsam onlar var.
DOKTOR: Sen ve senin gibi okurlar olduğu sürece onlar çok prim
yapar. Niye bunların yerine adam akıllı kitaplar okumuyorsun. Örneğin: Cezmi
ERSÖZ, Orhan VELİ Muzaffer İZGÜ gibi yazarları okuyacaksın ki kültürün artsın.
HASTA: Sizin başka şiirleriniz var mı?
DOKTOR: Olmaz olur mu tabii var.
HASTA: Peki siz bunları kitap yapsanıza bence iyi satar.
DOKTOR: Niye ben şair miyim, kitap yazmaktan ne anlarım. Hem
kitabı bastıracak matbaa mı kaldı. Ben geçen hafta bir konferans düzenledim.
Ona katıldınız mı?
HASTA: Hayır, katılmadım.
DOKTOR: İyi bakalım, derdin neyse söyle artık istersen.
HASTA: Tabi tabi de şeyi de merak ettim.
DOKTOR: Yine neyi merak ettin?
HASTA: Şeyi canım, o şiiri kime yazdınız?
DOKTOR: Sana ne?
HASTA: Tabi ya bana ne.
DOKTOR: Her neyse sen buraya niye gelmiştin?
HASTA: Hasta olduğum için.
DOKTOR: Hasta olduğunu biliyorum, neren ağrıyor?
HASTA: Benim şimdi kafam karıştığı için, neremin ağrıdığını
unuttum.
DOKTOR: Tövbe estağfurullah, yine ne oldu?
HASTA: Şu sizin şiir yazdığınız bey nasıl bir insan,
yakışıklı olmalı size ilham verdiğine göre.
DOKTOR: Yakışıklıysa yakışıklı beni oyalama dışarıda bir
sürü hasta bekliyor. Derdini söyle de derman bulalım.
HASTA: Doktorcuğum şimdi olay şu, benim son zamanlarda büyük
sorunum var. Sabah yataktan kalkmak canım hiç istemiyor. Üzerimde kırgınlık
Halsizlik, bitkinlik, var. Yani sizin anlatacağınız canım hiçbir şey yapmak
istemiyor. Bunun için bana bir reçete yazabilir misiniz?
DOKTOR: Bunun reçetesi, tedavisi, yok bu düpedüz tembellik.
HASTA: O kadarını bizde biliyoruz işten kaytarmak için bunun
Latincesi yok mu?
DOKTOR: Devletin ciddi bir kuruluşunu kötü emellerine alet
etmeye utanmıyor musun? Çık dışarı.
HASTA: Bu kadar kızmanıza ne gerek vardı, bir şansımızı
deneyelim dedik şunu da belirteyim, az önce konuşmanızı yarıda kestiğim için
özür dilemiştim ya, şimdi özrümü geri alıyorum işine sadık sevgili Doktor…
Hasta sahneden sinirli bir şekilde çıkar..
Sahneye doğum yapmak üzere hamile bir bayan getirilir, fondan baba
müziği çalmaktadır.
Baba ve korumaları sahneye girer. Kadın avazı çıktığı kadar
bağırmaktadır.
BABA: Nerde kaldı bu doktor?
HEMŞİRE: Birazdan gelir.
BABA: Birazdan kelimesi bizim lugatta yok. Hemen gelecek,
derhal çağırın gelsin.
I.KORUMA: Babayı duymadın mı? Doktor’u çağır.
Hemşire biraz tedirgin bir şekilde sahneden çıkar ve tekrar içeri
girer.
HEMŞİRE: Kadın doğum uzmanımız gitmiş telefonu da cevap
vermiyor.
BABA: Başka doktor çağırın.
HEMŞİRE: Başka bir doktor. Doğumdan ne anlasın.
BABA: Anlamıyorsa neden doktor oluyor çağır gelsin.
Hemşire tekrar çıkar geri döner.
HEMŞİRE: Çağırdım gelmiyor.
BABA: Yürüyün çocuklar.
Baba korumaları sahneden çıkar hamile kadın halen bağırmaktadır.
H.KADIN: Çocuk geliyor nerede kaldı bu doktor.
Sahneye, sırtında, bir yaralıyla içeri girer.
VATANDAŞ: Doktor nerede?
HEMŞİRE: Ne yapacaksın?
VATANDAŞ: Konserve yapacağım ne demek ne yapacağım. Adam
ölüyor.
HEMŞİRE: Kaydını yaptır gel.
VATANDAŞ: Prosedürler böyle.
VATANDAŞ: Ben adamı tanımıyorum ki nasıl kaydını yaptırayım.
HEMŞİRE: O zaman biz bu hastaya bakamayız.
VATANDAŞ: Tamam tamam nereye kayıt yaptıracağız?
HEMŞİRE: Sağ taraftan git direk karşında.
Vatandaş hasta sırtında sahneden çıkar hamile kadın tekrar bağırmaya
başlar.
H.KADIN: Nerde kaldı bu doktor.
Vatandaş sırtında hastayla tekrar içeri girer.
VATANDAŞ: Yolda trafiğe takılmış bugün gelemeyecekmiş.
HEMŞİRE: Hangi doktor trafiğe takılmış.
VATANDAŞ: Ne doktoru.
HEMŞİRE: Şimdi sen söylemedin mi. Doktor trafiğe takılmış
gelemiyor diye.
VATANDAŞ: Ben kayıt bürosundaki bayandan bahsettim doktordan
değil kayıtta yaptıramadım ne olacak şimdi.
HEMŞİRE: Neyse getir kaydını ben yapayım. Adın ne?
VATANDAŞ: Nerden bileyim yolda arabayla biri çarpıp kaçmış.
HEMŞİRE: İsmini bilmiyorsan kaydını yapamam.
VATANDAŞ: Şimdi hatırladım adı Mahmut.
HEMŞİRE: Soyadı ne?
VATANDAŞ: İsmini uydurduk söyledikte soyadını da nereden
bileyim.
HEMŞİRE: Soyadını bilmiyorsan bende kaydını yapamam.
VATANDAŞ: Kader.
HEMŞİRE: Baba adı?
VATANDAŞ: Kaygısız.
HEMŞİRE: Anne adı?
VATANDAŞ: Hüzün.
HEMŞİRE: Doğum tarihi ve yeri?
VATANDAŞ: Bakın şu formalitelere adam ölüyor!
H.KADIN: Ben ne olacağım?
Hemşireyle vatandaş beraber bağırır.
VA. HEM: Sen kapa çeneni.
Korumalarıyla sahneye baba girer.
BABA: Doktor’un birinin ağzını kapattık diğeri de doğum için
hazırlanıyor.
VATADAŞ: Hemşire Hanım adam ölüyor!
HEMŞİRE: Biri doğuracak biri ölecek doğanın kanunu bu.
BABA: Bu adam zaten ölmüş. Boşuna doktorları meşgul etme.
Baba korumalara dönerek.
BABA: Nerede kaldı bu doktor çabuk alın getirin.
Korumalar sahneden çıkar. Doktorun iki kolundan tutarak sahne ye
girerler.
DOKTOR: Ya ben doğumdan ne anlarım benim işim ortopedi.
BABA: Bak ne güzel söylüyorsun. Bu çocukta orta kattan
geliyor. Derhal görevini yap. Yoksa bizimkiler görevini yapacak.
DOKTOR: Hemşire Hanım şu kollarımı katla.
Doktor hasta’ya baktıktan sonra.
DOKTOR: Bu çocuk ters gelmiş!
BABA: Düzelt ne diye doktor oldun.
DOKTOR: Bu benim branşım değil.
BABA: Çocuklar doktor’u duyamadım.
DOKTOR: Tamam, tamam şimdi doğumu yaptırıyorum.
BABA: Söyle fazla kurcalamasın.
KORUMA: Patronun emri fazla kurcalamayın.
DOKTOR: Kurcalanacak tarafı kalmamış. Paramparça olmuş.
BABA: Söyleyin doktora kız çocuk doğurtmasın.
KORUMA: Patronun emri kız çocuk istemiyor.
DOKTOR: Ey vah. Doğan kız şimdi ne yapacağım.
BABA: Doktor bir şey mi söyledin?
DOKTOR: Oğlunuz geliyor az kaldı hemşire al şu çocuğu
kaybet.
Hamile kadın tekrar bağırmaya başlar.
DOKTOR: Doğurdun şimdi niye bağırıyorsun.
H.KADIN: Geliyor, geliyor.
DOKTOR: Ne bir tane daha mı? İnşallah bu erkektir.
Doktor doğumu yaptırır, bu kez dünyaya gelen erkektir.
DOKTOR: Baba gözün aydın oğlunuz oldu oğlunuz
Çocuk ağlama sesi gelir.
BABA: Bu ne çocuğun sakalı var. Hatun bu çocuk neden bu
kadar büyük?
H.KADIN: Senin korkundan kız olacak diye on yıldır
doğuramadım. Oda karnımda büyüdü.
BABA: Hakkı bu kadın hem beni boynuzlamış hem yalan
söylüyor. Bu çocuk bana hiç benzemiyor. Onu da doktoru da öldürün.
Hamile kadın sahneden kaçar. Korumalarda arkasından çıkar.
DOKTOR: Benim ne suçum var.
BABA: Tipini sevmedim.
Doktor dışarı koşarak çıkar arkasından. Baba
BABA: Benden kimse kaçamaz. Hakkı öldürün bunu.
Doktorun arkasından babada çıkar. Sahneye doktor girer masanın başına
geçer. İçeri hemşireyle birlikte A.Deli girer.
DOKTOR: Hah sen eksiktin sende geldin tamam oldu.
A.DELİ: Ben gelmek istemedim, zorla getirdiler.
DOKTOR: Kim getirdi?
A.DELİ: Polisler.
DOKTOR: Ne yaptın da getirdiler?
A.DELİ: Hastaneye bir yaralı getirdim, bana bu elbiseyi
giydirdiler.
DOKTOR: Üzerindeki refakatçi elbisesi değil, deli
gömleği.
A.DELİ: Bu gömleği giymeyi ben istemedim, deli zannetti de
giydirdiler.
DOKTOR: Cinnet geçirdiğin zaman mı yaraladın?
A.DELİ: Kimi?
DOKTOR: Kimi olacak hastaneye getirdiğin yaralıyı.
A.DELİ: Ben o yaralıyı yolun ortasında buldum, birileri
çarpıp kaçmış bende insanlık görevimi yaptım hastaneye getirdim. Kazayı benim
yaptığımı zannettiler, hastane polisi ifademi aldı ve beni karakola götürdü.
Karakolda benim deli raporum ortaya çıkınca da buraya getirdiler.
DOKTOR: Ama burası akıl hastanesi değil ki.
A.DELİ: Burada kalıcı değilim, birazdan beni Bakırköy’e
götürecekler.
DOKTOR: Şimdi adama sen çarpmadın mı?
A.DELİ: Çarpmadım. Bir insanlık yapalım dedik bak şimdi
nelerle uğraşıyorum.
HEMŞİRE: Bunun böyle söylediğine bakmayın Doktor Hanım, her
geldiğinde kendini haklı çıkarmak için bir neden bulur.
DOKTOR: Sen akıl hastası olarak geldin mi hiç buraya?
A.DELİ: Gelmek ne demek abone oldum, bir buraya iki
Bakırköy’e.
DOKTOR: Daha önce ne yaptın da getirdiler?
A.DELİ: Efes’e Antik Tiyatro’yu gezmeye gitmiştim. Orada
yaşanan olaylar karşısında hayrete düştüm.
DOKTOR: Ne gördün Efes’te?
A.DELİ: Dev gibi makineler yerleştirmişler. Efes’i yeniden
inşa ediyorlardı.
DOKTOR: Biraz daha açık konuşur musun?
A.DELİ: Temmuz’un ortasında turistlerin yoğun olduğu bir
zamanda düşen taşları harç yaparak yeniden yerlerine koyduklarını gördüm. Bunu
gören turistler bir daha gelirler mi?
DOKTOR: Gelir niye gelmesin?
A.DELİ: Gelmez doktor hanım gelmez. Turistler buraya tarihi
eserleri görmeye geliyorlar.
Şimdi geldiklerinde, tarihi yerlerin yeniden inşa edildiğini
gören turistler bir daha niye gelsin?
DOKTOR: İyide düşen taşlar yerde mi kalsın?
A.DELİ: Yerde kalsın demiyorum. Turistlerin az olduğu bir
zamanda Efes’i turistlere birkaç ay kapatıp bu işi o zaman yapabilirler.
DOKTOR: Bu konuyla senin ne alakan var ki?
A.DELİ: Sana şimdi anlattığımı yetkililere de anlatmaya
çalıştım. İşlerine gelmediği için deli damgası yedim.
Hemşire diğer deliyi sahneye getirir.
DOKTOR: Geldi işte bir tane daha. Bu günlerde deliren
delirene.
DELİ: Valla ben deli değilim.
DOKTOR: O zaman burada ne işin var?
DELİ: Ne bileyim? Delidir diye aldılar getirdiler, her zaman
ki gibi.
DOKTOR: Nasıl yani?
DELİ: Dur ben sana en baştan anlatayım. Taa okul yıllarımda
sınavın birinde hocaya altmışlık kâğıt vermiştim. Hoca kalkmış bana yüz vermiş.
Gittim durumu anlattım. Ben diyorum hakkım altmış, o diyor yok sen yüz aldın.
Öyledir böyledir derken hoca benden şüphe etmeye başladı. Sonunda delirdim diye
disiplin kurulu beni okuldan attı. Böylece Bakırköy’le ilk tanışmam
gerçekleşti. Neyse sonunda Bakırköy’den kurtuldum. Kendime yeni bir hayat kurmak
istedim. Sonra bir ev buldum. Evi bir görsen iki yüz metre kare, saten boya,
çift banyo, jakuzili, kartonpiyerli, şehir manzaralı harika bir ev. Ben evi beş
yüz milyondan aşağı düşünmezken ev sahibi iki yüz elli milyon demez mi? Ben
dedim bari üç yüz olsun. Adam ille de iki yüz elli diyor. Öyle böyle eve
taşındım. İlk kiramı hiç olmazsa üç yüz yatırayım dedim ve yatırdım. Ertesi gün
kapıda bir takım, bir zarf içinde elli milyon. Gittim ev sahibine ağabey al bu
para senin hakkın dedim. Adam beni deli diye ihbar etmez mi? Ben yine Bakırköy
yollarında.
DOKTOR: Senin ki delilik değil, düpedüz enayilik.
DELİ: Bana bak, bana deli diyebilirsin ama enayi asla.
A.DELİ: Biz ne deliyiz ne enayi. Memlekette bu kadar deli
varken akıllılarla delileri karıştırılmaları gayet doğal.
DELİ: Biz de bu kargaşanın kurbanıyız. Geçen gün havuzlu
parka gittim. Halk günü olduğunu bildiğim için yanıma sadece iki buçuk milyon
aldım. Tam içeri girecektim ki bir adam yolumu kesti, damsız girilmez dedi. Ama
ben bir kere takmışım kafaya bir yolunu bulup içeri daldım. Tam üzerimdekileri
çıkardım havuza atlayacaktım, iki adam beni tuttuğu gibi dışarı attılar.
Üstelik kıyafetlerimi de vermediler. Bende çaresiz eve doğru koşmaya başladım.
Şehir merkezin de yorgun düştüm oturup biraz soluklanayım dedim. Tabi beni
orada öyle bırakırlar mı? Delidir diye tuttukları gibi buraya getirdiler.
DOKTOR: Tamam, tamam fazla uzatmayın. Zaten işim gücüm var,
bir de sizinle uğraşmayayım. Geçin şöyle oturun.
Fondan siren sesleri gelir. Hemşire sahneye girer.
HEMŞİRE: Doktor Hanım Bakırköy’e gidecek hastaların aracı
geldi.
Bir kargaşa çıkar. Doktor, hemşire ve deliler sahneden çıkar ve perde
kapanır.