ADİSYON KAĞITLARI
KİŞİLER
TÜRKAN:
Bahri’nin karısı
ADAM : Hayali kahraman
BAHRİ : Türkan’ın kocası
ÖZGE : Bahri ile Türkan’ın kızı
BİLGE : Bahri ile Türkan’ın kızı
AYTAÇ : Bahri ile
Türkan’ın oğlu
ADİSYON
KAĞIDI :
(Otantik,
nehiz bir resrorantı ) andıran sahnede, üç dört masa bulunmaktadır. Masaların
üstünde bakır kupalar, bakır tabaklar, bakır sürahiler yer almaktadır. Ortamı
duvarlarda asılı olan gaz lambaları aydınlatmaktadır. Duvarlar eski yeni aile
fotorafları ve halılarla süslenmiştir. Hasır iskemlelerde, samimi bir hava
yaratmak için masaların kenarlarına dizilmiştir. Kaneviçe perdeler ve asırlık
kilimlerde nostaljik bir hava yaratmıştır. Eski bir soba ve pencerenin önünde
çiçekler vardır. Düz sarı kıyafetiyle bir adam içeriye girer. Kıyafetin ön
yüzünde ( Beyti kebap, Patlıcan kebap, Kuzu şiş, Piliç şiş, Günün yemeği,
Pilav, Salata, Tatlı, Dondurma, Cola) yazmaktadır.Arka tarafında ise kıtalar
şeklinde yazılmış şiirler bulunmaktadır.
ADİSYON KAĞIDI- Ben aşk cumhuriyetinin
başbakanıyım.
Halkım aşıklardan.
Benim
cumhuriyetimde insanlar;
Aşık olarak
doğar,
(Duvarda
asılı olan aile fotoğraflarına
sıra ile
bakmaktadır.)
Aşk
ninnileriyle büyür,
Aşk mekteplerinde,aşkın kitabını okur,
(seyirciye doğru yönelir.)
Benim kanunlarımda;
Aşklar özgür yaşanır.
Avukatlarım bu yüzden işsiz.
Savcılarım boş oturur.
Aşk suçu işleyenler sınırdışı edilir.
(Elleriylr restorantı gösterir.)
Benim cumhuriyetimde, ordum aşk için
savaşır.
Aşklar ölürcesine yaşanır,
Mezar taşlarına aşk şarkıları yazılır.
Benim cumhuriyetimde aşklar
Sonsuzluğa ulaşır
(iskemlelerden birine oturur.)Bu gördüğünüz restorantın
sahipleri, yirmi beş yıllık evliler. Geçen sene gümüş yıllarını kutladılar. Onu
tanıdığım günden beri dünyasından bir türlü gidemedim. Onun bambaşka bir
dünyası var. Her geldiğinde bana (arkasını döner. ) birkaç mısrayı bırakır ve
gider.
O yirmi beş yıl boyunca binlerce
öğrenci yetiştirmiş emekli bir öğretmen.
O üç tane pırıl pırıl evlat yetiştiren
güzel bir anne.
O otantik, nezih bir restorant işleten
iyi bir işhanımı.
Onun ilk şiirini kardeşim kadar
sevdiğim restorantın menü kapağına yazmışlar. (Dışardan sesler duyulur.) Türkan
ablanın sesi bu. (İskemleden kalkar.) En iyisi ben yerime gideyim. Kapı önüne
canım. Sizleride sevgili patronum Türkan Ablanın dünyasıyla başbaşa bırakayım.
TÜRKAN
– (Elinde küçük çaydanlığı ile içeri girer. Kaneviçe perdeleri açar.) Nasılda
özlemişim, bu sessizliği küçücük
çaydanlığımla bir kişilik çay demlemeyi, (vazonun içinde ki çiçekleri koklar.)
sabahları vazolara koyduğum kırmızı gülleri, hanım elleri, begonvilleri. Nasıl
da özlemişim, aşk şarkıları dinlemeyi.
(Kısık
seste ut sesi sözlere karışmaktadır. Bu arada Türkan adisyon kağıtlarının
arkasına birşeyler yazmaktadır.)
(Çayını
yudumlar.)
(Beyaz
kıyafetli bir adam, Trenin hareket etmesi için bekleyen memur edasıyla
ağzındaki düdüğü çalarak sahneye girer.)
ADAM –
Zaten aklına gelen başına geldi senin. Ne diye hep
aşk şarkıları dinlersin sanki birgün
Şimdi dinle, şimdi ağla hadi şarkılardaki
gibi...(Bir
İskemle çeker oturur.)
TÜRKAN
– Herşeyimiz ansızın oldu,
ayrılığımızda.
ADAM – Kendine
iyi bak dediğimi duyabildim mi uzaktan?
TÜRKAN
– Peki ya sen görebildin mi, içime akan gözyaşları-
mı?Hüngür
hüngür ağlamak isterken kaçar adımlarla gitmen şartmıydı.
ADAM – Yüreğin burkulmuş.
(Türkan’ın yüzünü okşamak ister. Elini geri çeker.)
TÜRKAN – “İlk istasyonda
indim bir telefon kulubesindeyim” demeni bekledim hep.
ADAM – Çaresizlik nedir
bilir misin?
TÜRKAN – Sensizliği mi?
ADAM – Herşey boş be Türkan,
kimse oturmuyor oturduğum yerde Sevdiğin
şarkıyı da çalmıyorlar senden söz etmeye cesaretleri yok ağlayacağımı
biliyorlar.
TÜRKAN – Yıllar nasıl da
geçti acısıyla tatlısıyla yirmi beş yılı geride bıraktık. Yirmi altısı
olmayacak mı?
ADAM – Olmayacak...
TÜRKAN – Birlikte yaptığımız
bahçeyi seyrettim bugün
Minelerle güller, yasemenle hanımeller nasıl da kaynaşmışlar...
ADAM – Benim gibi halinden
şikayetçi olan yok muydu?
TÜRKAN – (Adama sarılır.)
Sımsıkı sarılmışlar. Daralınca yerleri, boyuna uzamışlar. ( gülümser)
ADAM – (Türkanı itekler.)
Sende benimle toprağı mı paylaşmak istiyorsun? ( Düdüğünü çalar.) Son trende
biraz önce kalktı...
TÜRKAN – Kimbilir kaç durak
sonra hatırlayacak beni... Kaç
sefer sonra uğrayacak bir daha...
ADAM – Dün neredeydim
biliyor musun?
TÜRKAN – Neredeydin?
(İskemleye oturur.)
ADAM – Ayrıldığımız o
yerde... Çoktandır uğramıyor dediler buralara sana ait bir eşya aradım dokunmak
için. Basma elbiseni buldum yerde. Kokladım yakasını
hasretle...
Vazoda kırmızı beyaz güller,
TÜRKAN – Hani çok severdin
sularını değiştirmeyi.
ADAM – Onlar da küsmüş,
senin gibi, boynu bükükler di sanki...
TÜRKAN – Nereden
bilebilirlerdi ki ayrılığımızın yatağımızda gerçekleşeceğini.
ADAM – ( Sessiz)
TÜRKAN – Hiç hesapta yoktu
ayrılık. Biraz geç kalmana dayanamazken, kaldıramaz bunca yükü yüreğim. Uzaktan
duyar mısın sesimi yan yana durupta konuşamazken. (Ses tonu sözleri söyledikçe
yükselir.) Anlayabilir
misin beni?
Aşabilir misin engelleri? Daha
birbirimize ulaşamazken (ellerini uzatır) uzatsam tutabilir misin elleri
mi, Yanımda olup da
dokunamazken.
Sarılabilir misin özlemle, Bakabilir
misin gözlerime,
Söyleyebilir misin sevdiğini, O kadar
yakınımda, Öylesine
uzakken.
ADAM – Ben istediğim ayrılığı, sen istemedin biliyorum, biliyorum
birtanem ben istedim ölmeyi, yaşayamadan hissettiklerimizi...
TÜRKAN – (Masanın üstündeki
adisyon kağıtlarını alır.) Seni bu kağıtlarda yaşatıyor, içinde
değerli armağanlar bulunan bir kutuya benzetiyorum. El üstünde tutuyorum
şiirlerimi, sırf senin için sırf sen varsın diye...
ADAM – Ben ne yapıyorum
peki? (Elindeki düdüğü gösterir.) Çalıp gezdiğimi mi sanıyorsun?
TÜRKAN – Ne yapıyorsun o
zaman?
ADAM – Sana olan sevgimi bir
yumağa sarıyorum, öylesine büyüyor ki yüreğime dar geliyor. İkimizinde
sığabileceği bir kazak örüyorum.
TÜRKAN – Sende beni yanına
istiyorsun biliyorum acaba o kazağı kirletmeden, esnetmeden giyebilecek miyiz
merak ediyorum.
ADAM – (Türkan’ın dizlerinin
dibine çöker.) Ben kendimi sende bırakıp geldim. Kendimi de seni de özledim.
Hoşuna gitmediyse kalışım, taşıyamıyorsan yükümü, azat et gidelim. Benim
yüreğimde çok yer var, senide götüreyim.
TÜRKAN – (Güler.)
ADAM – Neden gülüyorsun?
TÜRKAN – Gülmek kahkaha
değildir herzaman, gülmek bazende hüngür hüngür ağlamaktır, sevdiğin biri için.
ADAM – Benim için mi Türkan?
TÜRKAN – Bir ev düşlüyorum
ikimiz için... O sevdiğimiz mahalleden. Sıcacık sevecen insanların yaşadığı
(İskemleden kalkar.) yokuş. Daracık çıkmaz sokaklardaki, sıvası dökülmüş,
penceresinde, yağ tenekelerine dikilmiş kırmızı beyaz karanfilleri olan,
bacasında sevgi ve mutluluk tüten minicik bir ev... (Kanaviçe nakışlı perdeyi aralar.) Pencereden
gelişini bekliyorum. Elinde akşamdan ısmarladığım şeyler, evimize doğru
yaklaşıyorsun. Pencereden, ekmekde alman için işaret ediyorum...
ADAM – (Pencereye yaklaşır.)
Karşıdaki tamirciden kıskanıp seni, başını sallıyor ve kızgın kızgın bakıyor
(Türkan'ın elinden tutarak iskemleye oturtur, kendiside yanına oturur.)
TÜRKAN – (Adam’ın gözlerinin
içine bakar.) Bende içimden “işallah soba için çıra almayı unutmamıştır”
diyorum. (Aynanın karşısına geçer, saçını düzeltir.) İki ev ötemizde ki
bakkaldan ekmeği alıp dönüncceye kadar aynada kendini düzeltiyorum.
ADAM – Tahtadan yapılmış
kapıyı, büyük demir anahtarlarla açıyor, aldığım şeyleri birinci basamağa
bırakıyorum. (gülümser.) Merdiven altında ki kümesten, taze yumurta bakıyorum.
TÜRKAN – (Adam’ a yaklaşır.)
İç kapıyı ben açıyorum sana. Elindeki paketleri alıp, şöyle bir bakıveriyorum.
(seyirciye doğru yönelir.) İş gömleği için tursil istemiştim almışsın. Patates,
soğan, tahin helvası... köpeğimiz için kemikte var. Çırayı da unutmamış. (Adama
yönelir.) Seni seviyorum, seni seviyorum.
ADAM – Ağlamayı çok seven
ıslak gözlerimle uzun uzun bakıp “beni özledin mi koca bebeğim” diyorum.
TÜRKAN – (Adam’a sarılır.)
Paltonun önünü aralayıp sarılıyorum, hasretle. Sıcaklığına dostluğuna ihtiyacım
var diye fısıldıyorum. (Koşar adımlarla sahneden çıkar.)
ADAM – (Maşayla sobayı
kurcalar. Pencerede ki çiçeklere su verip, yere uzanır.)
TÜRKAN – (Dışardan sesi
duyulur.) Varislerini dinlendir, bir iki yastık ayaklarının altına...
ADAM – (İskemlelerden birini
ayağının altına koyar.)
TÜRKAN – (Elinde tencereyle
içeriye girer.) Yorgunluktan sobanın rehavetinden aç uyumana dayanamam.Yemeği
çok sevdiğini biliyorum. (yemeği servis yapar.) Acıkınca gözün birşey görmez.
ADAM – Ben dinlenirken,
sevdiğim yemekleri diziyorsun soframıza (Masanın yanında ki iskemleye oturur.
Yemekleri yemeye başlar.)
TÜRKAN – (Adamın yemek
yemesini izler.) Karşısına oturup, iştahla yemeni seyrediyorum. Bir anne gibi
... ( Adam peçeteyle ağzını siler.
Türkan sofrayı toplamaya başlar. Bu sırada Adam, Türkan’ın kolundan tutup
yanına çeker. Tek tek örgü yapıp topladığı saçlarını çözmeye başlar. Elleri
Türkan’ın saçlarına dolaşır. Türkan gülmeye başlar. Koşar adımlarla sobanın
yanına gider.)
TÜRKAN – (Güğümde ki sıcak
suyu demliğe boşaltır.) Nerdeyse yanacakmış.
ADAM – Fırfırlı basma
geceliğini giysene Türkan.
TÜRKAN – Hınzır... Açıklığı
seversin bilirim.
ADAM – Saçınıda bir iki
tokayla topla, hani bir defa sıcaktan toplamıştın da hoşuma gitmişti...
TÜRKAN – Bardakları tepsiye
dizip yanına geliyorum. (Çıkar.)
ADAM – (Dışarıya seslenir.)
Birazda dostça konuşalım değil mi? (gülümser.) Günün nasıl geçtiğini anlatırsın
bana... (Bir an için eline düdüğünü alır geri bırakır.)
TÜRKAN – (Saçları yarı açık
yarı toplu şekilde, üstünde fırfırlı basma elbisesiyle içeri girer.) Çenesiz,
kaprisli kadınları sevmediğini biliyorum. (Adamın elini tutar.) Ellerim
ellerinde olsun, Konuşmasam da olur.
ADAM – Bardaklar Türkan,
bardakları unutmuşsun...
TÜRKAN – (Ayağa kalktığı
sırada, adam kendine doğru çeker.) Çayımızı doldurmak için kalkıyorum...
ADAM – (Göz kırpar.) O da
benim işim. (Çıkar) (Türkan sobaya doğru ayaklarını uzatır. Tam bu sırada,
gözünde güneş gözlüğü, kulağında walkman, pantolonun çeşitli yerlerinde
zincirler asılı olan Aytaç içeri girer. Aytaç, Türkan’ı görmeden şarkı
söyleyerek yavaş adımlarla sahneden çıkar. Bu sırada Belinde Önlükle koşarak
Bilge içeriye girer. Pencereye yaklaşır. Dışarı bakar.)
BİLGE – Hay aksi yine kaçtı.
TÜRKAN – Bilge...
BİLGE – (Türkan’ı görmez.
Dışarıya bakmaya devam eder.Yüksek sesle) Aytaç! Aytaç! Gitti işte... (önlüğü çıkarır.)
TÜRKAN
– B ilge...
BİLGE – (Türkan’a doğru döner.)
Efendim anne! (Güler.) Anne! Bu ne hal!
TÜRKAN – Şey! Sabah sabah nasıl olabilirim ki...
BİLGE – Anne senin saatten haberin yok galiba, saat 17.00 a geliyor.
Bahriye teyzenin konukları gelmek üzeredir. Bu gece burda oğlunun nişanı var
unutuun mu?
TÜRKAN – (Ayağa kalkar.) Nasılsa unuttum...
BİLGE – Üstelik saat altıda okulda olmam gerekiyor. Oğlun da çekip
gitti. Güya baharatçıya gidecekti...
TÜRKAN – Bahriya teyzen geldi mi?
BİLGE – Geldi, ahçıya yardım ediyor. (Annesine yaklaşır.) Yine o adamla
konuşuyordun dimi?
TÜRKAN – (Saçlarını toplamaya çalışır.) Saçmalama Bilge... (kendi
kendine) gidip üstümü değiştireyim. (Bilgeye döner.) Gördün mü yoksa?
BİLGE – İnan ki anne, o adamı senden başka kimse göremez...
TÜRKAN – (Doğrularmışcasına başını sallar.)
BİLGE - Burada babam...
TÜRKAN – Baban mı? Ne olmuş babana?
BİLGE – Hiç bir şey anne, hiç bir şey... (Elinde ki önlüğü iskemlenin
üstüne atar.) Ben okula gidiyorum. (çıkar.)
TÜRKAN – Bilge...
(Eline cep telefonu, üstünde siyah takım elbisesiyle Bahri içeri girer.
Bahriyle adam aynı kişidir.)
TÜRKAN – Bahri...
BAHRİ – Kardeşim yok öyle birşey... Yalan, üstelik kuyruklu yalan...
Nerde görülmüş benim insanları dolandırıdığım... Sen duydun mu hiç? Hı, hı... Hah işte orda dur
kardeşim Bahri Dürüst, dürüst adamdır.
(Türkan la gözgöze gelir. Türkan’a sarılır.)
Ailesiyle yakından ilgilidir.
TÜRKAN – (Üstüne bakar ) Farketmedi bile... (Ağlayarak çıkar.)
BAHRİ – (Diğer kulağını eliyle kapat) Tabiki canım, kaba inşaatı
bitirdik... (Yavaş yavaş sahne kararır.) İnce işlere başladık...
SAHNE AYDINLANIR
(Türkan
duvarda asılı olan gaz lambalarını teker teker yakar. Boynunu ovalayarak
iskemlelerden birine oturur.Bu arada elinde basket topuyla Özge girer. Türkan’ı
öper.)
ÖZGE – Masaj yapmamı ister misin anne?
TÜRKAN - Ayy... çok iyi olur...
ÖZGE – (Topunu yere koyar.
Türkan’ın omuzlarına masaj yapmaya başlar.)
TÜRKAN – Ayy! Ayy! Ellerin
dert görmesin kızım. Nasıl da iyi geldi.
ÖZGE - Anne ne düşünüyorum biliyor musun? Eğer yurtdışında eğitimime devam edersem
NBA’de oynamak istiyorum.
TÜRKAN – İnşallah... Ne? Şu
iri yarı adamların arasında mı? Biraz gerçekçi ol Özge... Büyük hayaller, büyük
acılara sebep olur.
ÖZGE – (Masajı bırakır.
Topunu alır.)
TÜRKAN – Ne oldu kızım.
ÖZGE – Böyle söylemen
gerekmezdi anne.
TÜRKAN – Buraya gel.
ÖZGE – (Türkan’ın yanına
oturur.)
TÜRKAN – Minik bir kız
büyümüş. Nasıl
da güzelleşmiş.
Yüzü gibi kalbi de,
Melek kadar temizmiş.
Kendine yetmeyi bilir. Üzemez o
kimseyi.
Başarır üstlendiğini,
Benim kardelen çiçeğim.
ÖZGE – Naz edermiş bazen
de Annesini
üzermiş.
Tatlı bir öpücükle, (öper)
Hemen özür dilermiş.
TÜRKAN – Senin üzülmeni
istemem kızım.
ÖZGE – Biliyorum anne...
(Giderken Türkan’a döner.) Peki ya sen... Bende senin üzülmeni istemiyorum...
(Çıkar.)
TÜRKAN – Doğru söylüyorsun
gerçekçi olması gereken benim galiba...
ADAM – (Düdüğünü çalarak
içeri girer.)
TÜRKAN – Yooo! Hayır.
ADAM – Hani sevdiğin cam
tepsi vardı ya, rafın en üstünde duran. Her gelişimde indirmemi istediğim...
TÜRKAN – Göreceğim yerde olsun dediğim.
ADAM – Düştü birden bire
kırıldı biliyor musun? (Türkan’ın yanına oturur.) Paramparça oldu.
TÜRKAN – İstersen toplarız
birlikte.
ADAM – Açıkça konuşmaman
zoruma gidiyor biliyor musun? Aynı şeyleri yeniden yaşamak, herşeyi bile bile,
saniye saniye yaklaşarak ölüme, kendimi başkasına vermek, zoruma gidiyor
biliyor musun? (Trenin kalkış sesi
duyulur.)
ADAM – (Türkan’ın elini
öper. Göz göze gelirler.) Ve çok güvendiğim kendime söz geçirerememek zoruma
gidiyor biliyor musun? (Çıkar.)
TÜRKAN – Ya benim, benim de
zoruma gidiyor ansızın terkedilmek. (Bir süre kısık ud sesi dinler.) (Elinde çay bardaklarıyla Bahri
girer.)
TÜRKAN - Bahri, bunlar da ne?
BAHRİ – (Elindekileri
masalardan birinin üstüne bırakır.) Senin şu küçük çaydanlığın nerde?
TÜRKAN – Ne yapacaksın?
BAHRİ – Benim içinde yeterli
çay alıp almadığına bakacağım. Hadi kalk artık iskemleden (Elinden tutar.)
TÜRKAN – Nereye götürüyorsun?
BAHRİ – Sadece otur ve
sobaya doğru ayaklarını uzat. (Çayları doldurup, birini Türkan’a verir diğer
bardağıda kendi alır. Türkan’ın yanına oturur.)
TÜRKAN – (Ağlamaklı) Yine
ağlıyorum... Ama bu kez yalnız değilim. Sen varsın, sen de ağlıyorsun. Çaresizlikten,
umutsuzluktan değil. Sevgiden, mutluluktan.
ADİSYON KAĞIDI – (Girer.
Seyircilere doğru yönelir.)
Hep mutlu son bekleriz. Onca
oyuncu içinde, onca karmaşık dekorda. Seyirciyi memnun ettiysek
ne mutlu bize. Perde
kapanıyor işte (Sırtını döner.) Türkan ablanın son dizelirinde, yeni oyunlarla
buluşmak üzere