(OYUNCULAR)
ÖĞRETMEN,MÜDÜR,MÜFETTİŞ,TEPKİ,BİLGİN (Gözlüklü),ALİ (Elinde futbol topu
var),MEHMET (Aşırı şişman),ZEYNEP HASAN (Elinde Kemence var),ERAY, AYŞE
HANIM,HATİCE TEYZE (Köylü Kıyafeti),TEMEL REİS
EYVAH TEFTİŞ VAR!
ÖĞRETMEN: Evet çocuklar, neticede tavuklar önemli
canlılardır.
TEPKİ: Öğretmenim tavuk mu yumurtadan çıkar,yumurta mı
tavuktan?
ÖĞRETMEN: Neyse, konuyu dağıtmayın. Kapı vuruluyor, girin!
MÜDÜR : Hocam yandık, öldük, bittik biz bittik!
ÖĞRETMEN: Ne oldu Müdür Bey? Ne bu telaş, okulda yangın mı
çıktı yoksa? Yangını
kim çıkardı ki?
TEPKİ : Valla ben çıkarmadım öğretmenim!
MÜDÜR : Hocam yangın filan yok. Daha okulun ilk gününde
müfettiş geldi. Az
sonra sizin sınıfa girecek. Hazırlıksız yakalandık.
ÖĞRETMEN: Müfettiş mi geldi? Bu telaşınızın sebebi bu muydu?
Müdür bey yani bir
ömürsünüz ha. Müfettiş geldi diye neredeyse yüreğinize
inecek. Sakin olun.
MÜDÜR : Nasıl sakin olayım? Evraklar eksik. Bütün umudum
sizsiniz Hocam.
ÖĞRETMEN : Siz hiç merak etmeyin Müdür Bey, öğrencilerime güvenebilirsiniz.
MÜDÜR : Size güvenebileceğimi biliyordum. Hadi çocuklar,
gösterin kendinizi! Ben
çıkıyorum. Müfettiş şimdi gelir. İyi dersler…
ÖĞRETMEN: Evet çocuklar, duydunuz müdürümüzü, müfettiş
sınıfımıza girecekmiş. Sizlere sorular soracakmış. Sorsun, bunda endişelenecek
ne var ki? Ne! sizlere soru mu soracak? Eyvah, yandık o zaman!
TEPKİ : Ne oldu öğretmenim? Niye telaşlandınız?
ÖĞRETMEN: Ben telaşlanmayayım da Kahveci Mehmet mi
telaşlansın evladım? Duymadın mı müfettiş size soru soracakmış. Valla birinize
adınızı sorsa bile ayvayı yeriz.
BİLGİN : Öğretmenim benim bir fikrim var. Onu uygularsak
müfettişin gözünü doldurabiliriz.
ÖĞRETMEN: Sahi mi? Nedir o? Çabuk söyle! Eğer mantıklıysa
bütün notların 5 olur.
BİLGİN : Söz mü?
ÖĞRETMEN: Söz!
BİLGİN : Anlaştık. Şimdi sınıfımızdaki tembel
arkadaşlarımızı evlerine gönderelim. Kalanlar nasıl olsa sizden kopya alarak
sorulara cevap verebilir.
TEPKİ : Geçen yılki duruma düşmeyelim. Kopya olayı riskli.
BİLGİN : Hangi duruma?
TEPKİ : E canım, geçen yıl okumaya geçmemiştik hani.Müfettiş
tahtaya bir kelime yazmıştı. Onu okumamızı isteyince hepimiz çaktırmadan
öğretmenimize bakmıştık. O da eliyle işaret ederek bize kopya vermişti de
müfettişe hep bir ağızdan “TOSBAĞA” demiştik. Meğer tahtadaki kelime tosbağa
değil kaplumbağaymış.
BİLGİN : Bu defa daha dikkatli olacağız aslanım. O zaman
okumayı henüz sökmemiştik. Alimallah bu defa soruların iflahını sökeriz. Yeter
ki gözlerimizi sekiz açalım.
ALİ : Bir kere o, sekiz değil dört.
BİLGİN : Hayır canım, bahsettiğin gözlerini dört açmak
deyimi, gözlüksüz öğrenciler için. Ama bak, benim gözlüklerim var.
ALİ : Çok bilmiş!
BİLGİN : Tabi çok bilirim. Şu gördüğüne kafa derler kafa!
Senin sürekli peşinde koştuğun futbol topu gibi içi boş değil bunun.
ALİ : Hıh, kafaymış. Bende de var ondan.
BİLGİN : Ama sen onu topa kafa vurmak için kullanıyorsun.
Bak benim saçlarıma. Biz bu saçları kömürcüde karartmadık aslanım. Ders
çalıştık ders!
ÖĞRETMEN: Tamam çocuklar, bırakın tartışmayı.
Müfettişneredeyse gelir. Ali, evladım gel bakalım buraya. Oooov! Oğlum bu ne
hal? Senin benzin sapsarı olmuş.
ALİ : Ne? Benzim sapsarı mı olmuş? çocuktan!
TEPKİ : Ben yapmadım! İftira atma!
ALİ : Sana demedim zaten. Bay tepki n’olacak. Ben Eray’dan
bahsediyorum.
ERAY : Ne? Ben mi? Ben ne yapmışım ki?
ALİ : Duymadın mı akıllım? Öğretmenim yüzümün sapsarı
olduğunu söyledi. Niye boyadın yüzümü? Demin ben derste uyurken boyadın değil
mi? Sen görürsün!
ERAY : Ben senin yüzünü filan boyamadım. Ama
uyurken,horluyordun. Bu yüzden kokmuş çorabımı burnunun dibine koydum. Bunu
sırf dürüstlük olsun diye söylüyorum.
ÖĞRETMEN: Tamam, kesin konuşmayı. Aliciğim, yüzün sapsarı
olmuş derken hasta olduğunu kastetmiştim.
ALİ : Ama öğretmenim ben hasta değilim.
ÖĞRETMEN: Aaa, durumun ciddi hem de. Baksana hasta olduğunu
bile bilmiyorsun. Çabuk çantanı al, eve git. Biraz dinlen. İyileşince gelirsin.
ALİ : Peki öğretmenim. Size iyi dersler. Ben gidip şişene
kadar yatayım o zaman.
ÖĞRETMEN: Eveet, bakalım başka kim varmıış? Hah, ordasın
demek! Mehmet, gel bakalım buraya.
MEHMET : Geldim öğretmenim.
ÖĞRETMEN : Oğlum sen bir tuhaf görünüyorsun.
MEHMET : Acaba demin kantinden aldığım çikolata mı dokundu?
Zaten son kullanma tarihi çoktan geçmişti. Mutlaka ondandır. Ama olsun, nasıl
olsa geçer birazdan.
ÖĞRETMEN: Aaa, senin ateşin yükselmiş çocuğum. Elim yanacak
nerdeyse. Hâlâ nasıl ayakta durabiliyorsun?
MEHMET : Müsade ederseniz gidip yerime oturayım öğretmenim.
ÖĞRETMEN: Olmaaz! Ateşin neredeyse kanını kaynatacak kadar
yükselmiş. Sen hemen eve git.
Dinlen biraz.
MEHMET : Peki öğretmenim. En iyisi ben eve gideyim. Size iyi
dersler.
ÖĞRETMEN: Bu da gitti. Başka kim kaldı? Vay anam, seni nasıl
da görmemişim ben.
Zeynep kızım bu ne hal? Çabuk yanıma gel!
ZEYNEP : Ne oldu öğretmenim? İşte geldim.
ÖĞRETMEN: Kızım senin gözlerinde beyaz var.
ZEYNEP : Gözlerimde beyaz mı var? Gerçekten mi?
ÖĞRETMEN: Vallahi. Bak, bak, bak! Gördün mü?
ZEYNEP : Görmüyorum ama hisseder gibiyim. Neden oldu acaba?
ÖĞRETMEN: Ne bileyim ben kızım? Ben doktor muyum? Ama
durumun çok kötü gibi.
Sende renk körlüğü olabilir. Hatta gece körlüğü de olabilir.
ZEYNEP : Ay korktum ben! Zaten geceleri ışıklar sönünce
burnumu bile göremiyordum. Demek ki bundan dolayı imiş. Ben gidiyorum
öğretmenim. Doktora görünmen gerekiyor. Size iyi dersler.
ÖĞRETMEN: Hasaan!
HASAN : Puyrun Öğretmenim!
ÖĞRETMEN: Gel yanıma yavrum.
HASAN : Haçan geldim işte.
ÖĞRETMEN: Afferin sana! Dön de şu kulağına bir bakayım.
Evet, öylece dur. Aman Allahım!
HASAN : Ne oldi öğretmenim? Kulağımda bir sorin mu var?
ÖĞRETMEN: Sen bitmişsin evladım!
HASAN : Niye kine?
ÖĞRETMEN: Niyesi var mı? Kulağın bu derece tıkanana kadar
hiç farketmedin mi sen?
HASAN : Kulağim mu tıkanmış?
ÖĞRETMEN: Tabi ki! Baksana, bu kulağından bakınca öbür taraf
gözükmüyor.
HASAN : Öyle mi? Durum ciddi mi gerçekten?
ÖĞRETMEN: He ya.
HASAN : Peki, ne yapmaliyum öğretmenim? Pir çöp ile
kariştirursam olmaz mi?
ÖĞRETMEN: Oğlum soba borusu mu bu? Hiç kulak çöpleaçılır mı?
Sen şimdi doğruca eve git,hatta koşarak git ki belki kulağın açılır.
HASAN : Peki öğretmenim, size iyi dersler.
ÖĞRETMEN: O da gitti. Aslında Hasan için kulak tıkanması iyi
bir hastalıktı.
Böyle olunca dersler bir kulağından girip diğer kulağından
çıkmıyordu. Neyse, kaldık biz bize.
TEPKİ : Öğretmenim kapı vuruluyor.
ÖĞRETMEN: Girin!
MÜFETTİŞ : İyi günler hocam. Adım İmdat Kabus siz kısaca
müfettiş diyebilirsiniz.
ÖĞRETMEN : İmdat mı, Kabus mu?
MÜFETTİŞ : Efendim adım İmdat, soyadım Kabus.
ÖĞRETMEN: Şey, memnun oldum efendim. Ben de bu sınıfın
öğretmeniyim.
MÜFETTİŞ : Hocam, benim başım fena halde ağrıyor, konuşacak
halim yok. Benim yerime çocuklara sorular sorun. Ben de durumu izler notunuzu
veririm. Ne diyorsunuz?
ÖĞRETMEN: Ne diyeceğim efendim, canıma minnet derim. Buyrun,
siz şöyle oturun ve
şovumuzu, pardon dersimizi izleyin.
MÜFETTİŞ : Hocam, bir şey dikkatimi çekti. Sınıfınızın
mevcudu neden bu kadar az?
ÖĞRETMEN: Tembelleri eve gönd… Pardon ne diyorum ben yahu?
Şey efendim hastalandılar. Ben de onları eve gönderdim. Sakıncası varsa hemen
çağırtayım onları!
MÜFETTİŞ : Yok yok, olur mu öyle şey canım? Hasta çocuğu
niye çağıracakmışsın ki? Bulaşıcıdır onların hastalığı. Tüm okulu yatağa mı
düşüreceksin? Hadi sen derse başla.
ÖĞRETMEN : Nasıl isterseniz. Evet çocuklar, gördüğünüz gibi
müfettiş amcanız hasta.
TOPLUCA : Geçmiş olsun.
ÖĞRETMEN: Oovv! Bağırmayın öyle canım. Adamcağız hasta, başı
ağrıyormuş onun.
Şimdi sizlere çeşitli sorular soracağım. Cevap vermeye hazır
mısınız?
TEPKİ : Hazırız!
ÖĞRETMEN: Güzeel. Söyle bakalım evladım, Türkiye’nin en
büyük Van Gölü’nün adı nedir?
TEPKİ : Bunu bilmeyecek ne var: Van Gölü tabi ki.
ÖĞRETMEN: Afferim sana. Peki bize ülkemizin en büyük Ağrı
Dağı hangisi, onu söyleyebilir misin?
TEPKİ : Neden söyleyemiyecekmişim ki? Ben aptal mıyım?En
büyük dağımız Ağrı Dağı’dır.
ÖĞRETMEN: Bravo! Bravo! Sen otur. Sen kalk canım. Sen de
bize en uzun ırmağımız olan Kızılırmak’ın adını söyle.
ERAY : Kızılırmak.
ÖĞRETMEN: Harikasın! Leb demeden Kızılırmak’ı anlayıverdin.
Bir soru daha:
Ülkemizin güneyindeki Akdeniz’in adı nedir?
ERAY : Akdeniz!
ÖĞRETMEN: Muhteşem bir cevap! Bravo evladım. Sen kimin öğrencisisin.
ERAY : Sizin öğrencinizim öğretmenim.
ÖĞRETMEN: Tamam otur evladım. Şimdi de sen kalk bakalım.
Şimdi soruma cevap ver:
İçinden tuz çıkarılan Tuz gölü’nün adı nedir?
BİLGİN : Tuz gölü…
ÖĞRETMEN: Çok doğru. Bir soru daha: Ülkemiz kaç 7 bölgeye
ayrılmıştır?
BİLGİN : Ülkemiz 7 bölgeye ayrılmıştır.
ÖĞRETMEN: Valla çok zekisiniz ha! Şıp demiş burnumdan
düşmüşsünüz yani.
MÜFETTİŞ : Hocam bir dakika durur musunuz? Sorularınız bana
biraz tuhaf geldi.
ÖĞRETMEN: Estağfurullah efendim, son derece normal sorular
bunlar.
MÜFETTİŞ : Siz demin çocuklara neler sordunuz öyle?
ÖĞRETMEN: Ne soracağım efendim, ülkemizin en büyük dağını,
gölünü, ırmağını ve güney bölgemizi. Haa, bir de tuz çıkarılan gölün adını
sordum. Ne var ki? Siz iyi misiniz?
MÜFETTİŞ : Hiç, tamam bişey yok. Baş ağrısından olmalı. Siz
devam edin.
TEPKİ : Öğretmenim kapı çalınıyor.
ÖĞRETMEN: Girin!
AYŞE HANIM: İyi günler Hocam, Ben Alinin annesiyim.
Çocuğumun benzi sararmış
diye eve yollamışsınız. Ama Ali hasta masta değil.
ÖĞRETMEN: Emin misiniz? Hasta gibi duruyordu.
AYŞE HANIM: Sağlık ocağına bile götürdüm.
ÖĞRETMEN: Ne dedi doktor?
AYŞE HANIM: Bu çocuk hastaysa ben de hemşireyim dedi.
ÖĞRETMEN: Yaa.
HATİCE TEYZE: Hocam merhaba, ben Mömed’in anasıyım.
ÖĞRETMEN: Mömet mi? O da kim?
HATİCE TEYZE: Aha bu çocuk!
ÖĞRETMEN: Vaay, bizim Mehmet, sen ha? Hoşgeldin canım.
HATİCE TEYZE: Dur bakalım Hoca efendi, sen bu uşağın hasta
olduğunu söylemişsin, e mi?
ÖĞRETMEN: Değil miymiş yoksa?
HATİCE TEYZE: Kör müsün, uşak turp gibi sağlam!
ÖĞRETMEN: Ama çok ateşi vardı. Hatta ateşinde yumurta bile
haşlanırdı.
TEMEL REİS: Oov! Bütün veliler purada. Haçan veli toplantisu
mu var? Bağa niye haber vermeysunuz? Hocam penu tanıdinuz mi?
ÖĞRETMEN: Yoo…
TEMEL REİS: Uyy, pen ha pu uşağun papasuyum da!
ÖĞRETMEN: Ne?
TEMEL REİS: Haçan senin kulağın sağir midur? Pir de penum
uşağun kulağunun tikali olduğunu temüşsun.
ÖĞRETMEN: Size nasıl yardımcı olabilirim?
TEMEL REİS: Pen Hasanun papasuyum, şinçi ne yapacağuz?
MÜFETTİŞ : Çocuğunuzun kulağının tıkalı olduğunu kim
söyledi?
TEME REİS: Aha pu hoca. Gendisi pöyük pir adamdir.
MÜFETTİŞ : Öyle mi sayın hocam, sahiden bu çocuğun kulağı
tıkalı mı?
ÖĞRETMEN: Şeey, bana öyle geldi gibi sanırsam yani. Bir
kulağından bakınca öbür taraf gözükmüyo da.
MÜFETTİŞ : Yahu sen ne diyorsun? Kulak bu kulak! Anahtar
deliğimi ki bir taraftan bakınca öbür taraf gözüksün?
TEMEL REİS: Valla prafo hocaya! Nasil da farketmiş puni. Çok
büyük adam pu hoca
çok! Pir keresinde pen de pizum ineğun pağursak
tüğümlenmesini keşfetmiştim.
MÜFETTİŞ : Neyi keşfetmiştin?
TEMEL REİS: Pizum inek hastalandiydi da….
MÜFETTİŞ : Ee…
TEMEL REİS: Meğersem pağursaklari tüğümlenmiş hayvancağizun.
MÜFETTİŞ : Nereden anladın bağırsak düğümlenmesi olduğunu?
TEMEL REİS: Anaimiyacak ne var canum? Pu pizum uşak
ineğun ağzından paktı. Pen de ineğun kuyruğinu kaldirup
paktum.
MÜFETTİŞ : Yani senin oğlan ineğin ağzından baktı. Sen de
ineğin kuyruğunun altından ha?
TEMEL REİS: Oyle
MÜFETTİŞ : Peki ne gördünüz?
TEMEL REİS : Hiç pir şey görmedik. Tetim ya inekte pağursak
tüğümlenmesi varmuş diye. Eğer öyle omasaydi oğlumla pen pirpirimizu görürtük
da!
MÜFETTİŞ : Valla pes doğrusu! Hocam hakkında soruşturma
açacaktım, ama artık vazgeçtim. Burada herşey yolunda. Anormal olan bir tek
benmişim meğer. Haydi size iyi dersler. Teftiş bitmiştir.
ÖĞRETMEN: Güle güle efendim, güle güle!